⭐⭐⭐⭐ Çarpıcı bir prolog: henüz ekran aydınlanmadan başlayan gergin yaylılar, kulakları sağır eden bir ses tasarımı ve üst üste bindirilen çarpıtılmış insan yüzlerinin gerçekle sanrı arasında kalan dünyaları... Kulağa tanıdık geliyor, değil mi?
⭐⭐⭐ Romanya sinemasına aşina olan bir izleyici, türün tipik unsurları olarak sosyal ve siyasi yozlaşmaya odaklanılacağını bilir. Emanuel Parvu da, Cristian Mungiu ve Cristi Puiu gibi ustaların izinden giderek aynı yolda ilerliyor gibi görünse de, biraz geriden geliyor gibi.
⭐⭐⭐ "Hollywood Tuhaf Dalgası" yükleniyor... En azından Lanthimos'un imzası henüz kaybolmadı, ancak biraz "müdahale edilmiş" durumda.
⭐⭐ Patrick Dickinson'dan kayıp zamanın izinde bir dram. Japon ama değil.
⭐⭐⭐ Mika Gustafson'un ilk filminde, Laura ve kız kardeşlerinin yarattıkları üç kişilik cennet, işe yaramaz yetişkinler yüzünden tehlike altında. Büyümenin tatlı ağrılarının hissedildiği kendine has sahneleri, başarılı karakterleri ve oyunculuklarıyla Paradiset Brinner izleyicisini kardeşlik duygusuyla doldurup taşırıyor.
⭐⭐⭐ Stefanie Kolk'un, prömiyerini Venedik'te yaptığı ilk uzun metrajlı filmi Melk'te acı ve yasla başa çıkmanın farklı bir yolunu araştırıyor.
⭐⭐⭐⭐ Patriyarkanın hüküm sürdüğü bir toplumda olabildiğine güçlü 5 kadın sorguluyor, reddediyor, savaşıyor, isyan ediyor; Kaouther Ben Hania'nın yönettiği "Four Daughters," aldığı bütün övgüleri hak ediyor.
Andrzej Zulawski‘nin yazıp yönettiği Fransa ve Batı Almanya ortak yapımı 1981 tarihli kült korku filmi, gösterime girdiği dönemde çok güçlü tartışmalara konu olmuş ve kendinden sonraki birçok filmi etkilemiş bir yapım olarak sinema tarihinde önemli bir yere sahip.