⭐⭐⭐⭐ Yorgos Lanthimos, Alasdair Gray'in aynı isimli kitabından uyarladığı son filminde post-modern bir sıradışı klasik yaratmayı başarmış.
⭐⭐⭐ "Simon de la montaña" güçlü teknik yönu ile yönetmen için umut verici bir başlangıç olarak etkileyici bir izlenim bırakıyor
⭐⭐⭐⭐⭐ Sinemaya sanatsal bir veda manifestosu olarak yorumlanabilecek son eseri ile Godard düşünceyi ve imgeyi, ve sonunda belki de kendini özgürleştirdikten bir gün sonra hayata gözlerini yumarken, sinema hala “çatıda keskin nişancının seyircisini vurduğu bir sanat” olmaya devam eder.
⭐⭐⭐⭐ Çarpıcı bir prolog: henüz ekran aydınlanmadan başlayan gergin yaylılar, kulakları sağır eden bir ses tasarımı ve üst üste bindirilen çarpıtılmış insan yüzlerinin gerçekle sanrı arasında kalan dünyaları... Kulağa tanıdık geliyor, değil mi?
⭐⭐⭐ Romanya sinemasına aşina olan bir izleyici, türün tipik unsurları olarak sosyal ve siyasi yozlaşmaya odaklanılacağını bilir. Emanuel Parvu da, Cristian Mungiu ve Cristi Puiu gibi ustaların izinden giderek aynı yolda ilerliyor gibi görünse de, biraz geriden geliyor gibi.
⭐⭐⭐ "Hollywood Tuhaf Dalgası" yükleniyor... En azından Lanthimos'un imzası henüz kaybolmadı, ancak biraz "müdahale edilmiş" durumda.
⭐⭐⭐ Muzip ve oldukça üretken... Duipeux'un son filmi "The Second Act" dün Cannes'in resmi açılışını yaptı.
⭐⭐⭐⭐ Merkezine günümüz Romanya’sında, bir ajansta çalışan Angela’yı alarak, ülkenin, şehrin, erkeklerin ve kadınların yıllar içindeki değişimini ve yıllar geçse de hala değişmeyenleri, kimi zaman alaycı, gürültülü ve öfkeli kimi zaman sessiz ve hassas bir dille anlatıyor.
⭐⭐ Patrick Dickinson'dan kayıp zamanın izinde bir dram. Japon ama değil.