Dracula (2025)
Provokatif Arşivci Radu Jude’un Dracula’sı
Baş belalığı artık dünya çapında tescillenmiş Radu Jude, 2025 yılında iki filmini gösterime sokarak kariyerindeki hızını artırıyor. Merakla beklenen Dracula, Locarno Film Festivali’ndeki ilk gösterimi sonrasında onu tanıyanları -veya tanıma iddiasında olanları- bile şaşırtmayı başardı. Evet, görülen o ki Radu Jude yine sınırları zorlamanın bir yolunu bulmuş. Kışkırtıcılığı bir ilgi çekme aracı olarak kullandığı zaten bir sır değildi, bu açıdan başarılı olduğunu söyleyebiliriz.
Onun artık iyiden iyiye oturan provokatif, satirik, absürt tarzını ve arthouse sinema taşıyıcı kolonlarını dinamitleyen yöntemlerini son filminde de bulmak mümkün. Yapım süreciyle başlarsak; çok sayıda yapımcıyla (yatırımcıyla) başlayan yolculuğunda çekimler ilerledikçe geri çekilmeler başlar. Kalan yapımcılar da bütçeleri kısma yoluna gider. Buraya kadar bildik bir hikaye gibi dursa da -en nihayetinde kısıtlı bütçeyle film çeken ne ilk ne son yönetmen olacak, işin doğrusu bu ‘parasızlık’ durumunun da ayrı bir pazarlama stratejisi olarak kullanıldığından şüphe duyuracak kadar çok başarı hikayesiyle karşı karşıyayız- yapım sürecinin finali biraz farklı gelişir. Jude bütçenizi alıp uygun yatırımlarınıza monte edebilirsiniz diyerek bütçesizliği katlanmak zorunda kaldığı bir engele değil filmin özellikle göstermeye çalıştığı bir özelliğine dönüştürür. Madem teknofaşizmi de gündemine almış, geliştirme dünyasındaki popüler bir ifadeyi kullanmak için tam zamanı : “It’s not a bug, it is a feature”
Radu Jude bugün seyircisini “artık o kadar da değil” diye şaşırtan birçok tercihinin gerekçesini kısıtlı bütçesine dayandırsa da içimden bir ses aslında tam da yapmak istediği şeyi yaptığını, eleştiriler için de kabahati de bütçeye attığını söylüyor.
“Figüranlara bütçe yetmedi o zaman karton figüran kullanalım”, “Bütçe yok Iphone kamerasıyla çekelim”, “Bütçe yok 15 yaşındaki bir çocuğun yapay zeka ile yaratabileceğinden daha kötü / amatör yapay zeka imajları kullanalım” demek yerine 2 saat 46 dakikalık filminde fazlalık olan bölümleri hiç çekmemek de bir tercih olabilirdi. Jude bu hınzır yöntemi filminde geçen müstehcen bir bölüm için de devreye sokmaktan çekinmiyor. Yaz boyu uğraşıp didinerek ektiği tarlasında dev penislerle karşılaşan talihsiz çiftçinin pornografik hikayesi bir papazı da içeren finaliyle, onun kızdırmaktan hoşlandığı iffetli Rumen halkını çileden çıkarabilir. Radu Jude ise 19. yy’da yaşamış bir yazarı, Ion Creangă’yı parmakla gösterip bir saray soytarısı gibi kenara çekiliyor ve şöyle diyor :
“Haşmetmaapları, hikaye bana ait değil; bu toprakların yetiştirdiği pek değerli bir yazara ait, kızacaksanız ona kızın”
Shakespeare’den alışkınız, saray soytarıları ve deliler kimsenin söylemeye cesaret edemediklerini bile dile getirebilen, hakikatin en sadık uşaklarıdır. Tam bu noktada akla filmde İngilizce güncelleme alan yapay zeka programını Hintli aksanıyla konuşturarak dalgasını geçişi geliyor, Jude ileride bizi aksanlı bir Shakespeare soytarısıyla da karşılayabilir, kim bilir? (Hoş soytarı tarihinin en soytarısı da mutlaka Romanya topraklarında yaşamıştır, şüphesiz Jude onu tarihin tozlu sayfalarından bulup önümüze çıkaracaktır)
Film yapısı itibariyle genç ve meraklı bir yönetmenin (Adonis Tanta) anlatımı üzerinden git gellerle asıl filme montajlanan ondan fazla kısa bölümden oluşuyor. Ana gövdeyi oluşturan film Romanya’da bir tavernadaki ucuz, 3.sınıf Dracula gösterisinin iki baş karakterini konu ederek ara kesmelerle yönetmene geri dönüyor. Yönetmen bu geri dönüşlerde elindeki tablette kurulu olan ve adında Jude geçen yapay zekaya mini filmler yaratma direktiflerini veriyor. Çekilen bir bölümün tiktok yayın formatında olduğunu, bazı bölümlerde de farklı filmlerden görüntülerin kullanıldığını (Vlad Tepes (1979) Doru Nästase, Nosferatu (1922), F. W. Murnau) ayrıca belirtmek gerekiyor. Daha önce de tamamı dış kaynakların montajından oluşan (Opt ilustrate din lumea ideală, 2024) veya film içinde film olarak kurguladığı (Nu aștepta prea mult de la sfârșitul lumii, 2023) yapımları olmuştu. Jude bu açıdan yöntemlerini hayranı olduğu Eisenstein’a dayandırıyor. Özellikle Dracula ile Eisenstein’ın ilişkilendirilmesi, başkasından duysak zorlama film analizi diye nitelendirilebilecekken, bu ilişki yönetmenin kendisinden gelince nasıl yorumlanmalı? Dalga geçiyor olma ihtimalini yabana atamadığımızdan ucunu bağlamadan ilerleyelim.
Filmin konusuna geldiğimizde en kısa tabirle binbir çeşit Dracula adaptasyonu içerdiği söylenebilir. Bölümlerinden birine konu ettiği masal gibi, Jude de masal anlatıcılığına bir hayli yaklaşmış. Bizim Kazıklı Voyvoda olarak bildiğimiz Dracula’nın neredeyse sinemanın tarihine denk seneler boyunca farklı versiyonlarla filme çekilmesine, hayranlık duyduğu örnekler olsa da adaptasyonlarda sayıca üstünlüğü cinselliğin ve bayağılığın almasına öfkelenerek “İddia buysa biz onun da en iyisini yaparız” içerikli bir yanıt vermiş. Doğruya doğru, bugün arama motoruna “Dracula 2025″ yazarsanız Radu Jude’unki haricinde bir filme daha rastlayabilirsiniz. Dracula benzeri sıklıkla kullanılan temalar söz konusu olduğunda genellikle akla gelen ilk soru “Daha iyisi yapılabilir mi?” olur. Radu Jude ise bambaşka bir soru soruyor “Daha kötüsü yapılabilir mi?” Bu sorunun cevabı olarak da bayağılıksa bayağılık, pornoysa porno, ucuzluksa dik alası diye devam eden bir meydan okumayla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz.
Dracula avındaki turistlerin aralarındaki konuşmalarda lafın işkenceden açıldığı, “ileri sorgulama teknikleri” adı altında USA’in yöntemlerini tartıştıkları bölümde, karakterlerinden birine “Biz onun da en iyisini yaparız.” repliğiyle bu iddiasını dile getiriyor. Romanya’daki bir yetenek yarışmasında sahne alanlardan işkence aracı olarak kullanılan Bohemian Rhapsody performansına aday birden fazla kayıt olmakla beraber asıl konu biraz daha farklı. Sadece gündemdeki politik olaylar değil, bu tip gündelik olayları da filmine özellikle yedirdiğini söylüyor Jude. Yeni dalga filmlere özgü bir yaklaşımla, filminin bir sünger gibi yaratıldığı dönemin güncel olaylarını da çekmesini tercih ediyor. Radu Jude filmine isim olarak Romanya hükümetinin halkını dolandırma aracı olarak kullandığı tema park projesi “Dracula Park”’ı vermeyi düşündüğünü açıklamıştı. Projeyle ilgili bilgileri araştırdığımızda kurmaca değil gerçekten bir batık projeyle karşılaşıyoruz (Hatta TVlerde yayınlanan reklamına da Opt ilustrate din lumea ideală’da yer vermişti) Hiçbir ön çalışma yapılmadan ortaya atılan proje için halktan para toplandıktan sonra çevreci grupların -hatta İngiltere Kralı Charles’ın- itirazlarıyla proje askıya alınıyor. Halkın kıt kanaat biriktirdiği parasını vererek aldığı hisselerin değeri kısa zamanda dibe vuruyor. Jude’un yine Opt ilustrate din lumea ideală filmindeki gerçek reklam kayıtlarının montajlarıyla gözümüze soktuğu gibi Romanya’da sosyalizm sonrasında halk bir anda zenginleşme ütopyasıyla, sihirli seraplarıyla kandırıldığı için Dracula Park da bir açıdan bu dolandırıcılık serabının anıtına dönüşüyor. 1933’teki kıyımlı grev olayları eski bir fabrika alandaki bir plakada okunaklığını yitirdi. Belki daha da kötüsü Romanya’nın turistik turlarına ‘işte tarihin en kanlı grev olaylarından biri burada yaşandı; 5 Euro’ya kostümlü fotoğraf çektirmek istemez misiniz?’ sloganıyla malzeme de olmuş olabilir. Lafı daha fazla uzatmanın bir anlamı yok, zamanla gerçek haberler tarihe dönüşecek, boktan bilgi çağının gerektirdiği gibi kakafoni içinde her şey toza dumana karışacak – Jude ise tüm bu bozulmaya karşı bir direniş olarak filmleriyle tarihi hiç bozulmayacak şekilde enkapsüle etmeye çalışıyor. Onu bir çeşit provokatif arşivci olarak tanımlayabiliriz. Konu bu kadar ciddileşmişken Judevari bir es verelim çünkü onun yüksek ideallerine ve tüm bu yeni dalga vb. referanslarına ek olarak filmiyle ilgili ufak bir kişisel zevkini de barındırması ihtimal dahilinde: penislerin havada uçtuğu ve dişsiz yaşlı kadınların oral seks yaptığı bu absürt filmi sanat çevrelerinin tüm o ‘ağır’, ‘entelektüel’, ‘gösterişçi’ üyeleri izlerken neler düşünecek, kim bilir nasıl tepki verecekler diye hayal edip keyiflenmek. Bu anı kafasında canlandırırken Dracula’daki final bölümde gördüğümüz kırmızı ceketli entelektüeli hayal ediyor olabilir. Jude’un okumuşsun ama insan olamamışsın amiyane tabirinin karikatürü olan bu adamla da bir derdi olduğu çok açık.
Özel zevkleri ve meseleleri bir yana, Dracula Radu Jude’un önceki filmleriyle birlikte düşünüldüğünde birçok eleştiri malzemesi ortak: tarih boyunca insan barbarlığından nasibini alanlar, sınıf ayrımı ve güçlünün zayıfı ezişi, ezel beri kutsanan batı değerlerinin tarihi gerçeklerle örtüşmeyişi, vahşi kapitalizm eleştirisi, din-ahlak-gelenek üçgenindeki ikiyüzlülük ve bir adım ilerisinde dinin nasıl şeytanın (kapitalizm kan emicisi) halkı ezme aracı olarak kullanıldığı (Mircea Eliade eleştirisi, Kapitalist Dracula’nın Kraliyet Armasında yer alan ‘Nihil Sine Deo’ yani ‘Tanrı Olmadan Hiçbir Şey Olmaz’ ifadesini kullanması), içi boşaltılan değerler, her şeyin metaya dönüşümü… Ayrıca Avrupa dışarıdan bakıldığında kendi içinde yekpare görülürken Kuzey, Güney, Doğu ve Batı’sıyla bambaşka özelliklere sahip. Ülkeler uzaktan akrabalığı bulunan kuzenler gibi ve Romanya da deyim yerindeyse bu akrabalığın en parasız ve eziklerinden biri olarak; üst sınıf akrabalarına – özellikle de Almanlara – sıklıkla öykünüyor. Bunda tarihteki Avusturya-Macaristan krallığının etkisi olmakla beraber daha önce Goethe şimdiyse kendini her tanıttığında Heidegger’den ders aldığını belirten özenti doktoruyla – bu özentilikle de dalga geçiliyor. Diğer yandan bir tavernada ucuz gösteriler yapan, onlyfans hesabına çıplak fotoğraflarını koyarak para kazanan kadının eline (veya poposuna?) Roma İmparatorluğu tarihçisi Tacitus’un Latince Annales kitabını tutuşturuyor. Kitabın ismindeki ironi bir yana filmden sonra insan düşünmeden edemiyor, gerçekten de aydınlığın kimde olduğunu asla bilemezsiniz, aydın dediğiniz özenti ve bayağı bir adam; bayağı dediğiniz ise esaslı bir kadın olabilir.
Radu Jude son filmiyle bu malzemelere teknofaşizmi ve yapay zekayı da eklemiş. Filmine montajladığı amatörlük ötesi yapay zeka yaratılarına ek olarak, tuhaf bir şekilde sigara içen, yere tüküren kapitalist Dracula’nın uşağı bu dandik robotla da dalga geçmeyi atlamıyor. Yine de filminde dünyaca ünlü romantik hikayelerden esinlenmesini isteyen direktöre yanıt olarak Nicolae Velea’nın Întâlnire târzie öyküsünü öneren de aynı yapay zekaydı.
Peki taşlanan, eleştirilen tüm bu malzemelerin karşısına Jude neyi yerleştiriyor? Öyle ya “kabız eleştirilerin” en belirgin özelliği her şeye karşı olup onun yerine bir şey koymayışıdır. İşte bu noktada ortamı belli belirsiz aydınlatan bir ışık gibi Duminică ile Adina’nın öyküsüyle karşılanıyoruz. Dev bir çöplüğün ortasında bu mütevazi küçük hikaye parlıyor. Saf sevginin basitliğine, kısa ömürlü olsalar da güzel şeylerin hala bir yerlerde yankılanmaya devam ettiğine dair bir umut. Biz romantikler için hala tutunacak bir şeyler var. Hatırlattığın için teşekkürler Jude.
“Güldüler, utandılar ve konuyu değiştirdiler. Biri itiraf gibi bir şeyi ağzından kaçırdığında, öteki onu gülüşüyle bastırdı. Sadece bir süreliğine gerçekten ama gerçekten oldukları gibi var olabileceklerine dair bir oyunu oynamalarına izin veren bir şey tarafından korunduklarını hissettiler. Onlara kaderlerini yeniden yaratmalarına, yeniden yaşamalarına izin verdi, veya onlar öyle sandılar.”
Ve bu masal da böyle bitti.
Zeynep Bakanoğlu












This is such a valuable article! 👏 I really like how you’ve managed to explain the topic in a clear and practical way—it feels authentic and easy to relate to. Reading it gave me some new perspectives that I can actually apply. I’m especially interested in content like this because at meinestadtkleinanzeigen.de we’re running a classifieds and directory platform in Germany that connects people with services, businesses, and opportunities across many categories. Insights like yours remind me how powerful it is when knowledge and connections come together. Thanks for sharing—looking forward to more of your work! 🚀