Kuolleet lehdet (2023)
…”Düşen yapraklar kürekle toplanır
Hatıralar ve de pişmalıklar da öyle.
Ve kuzey rüzgârı alıp götürür onları
Unutulmuşluğun soğuk gecesine” …
Adını Jacques Prévert’in şiiri “Les Feuilles mortes”ten alan “Kuolleet lehdet” (Fallen Leaves), Akı Kaurismäki’nin 6 yıl aradan sonra çektiği son filmi. Toivon tuolla puolen’in Berlinale’deki gösterimi sonrası artık film çekmeyeceğini söylese de bu geri dönüşü tüm hayranlarını sevindirmişe benziyor!
İşlenmiş gıda reyonundan kasaya zoom in yapan kameranın odağında onlarca paket et var; bir başka Kaurismaki filmi seyircisini rahatsız ederek karşılıyor. Donuk bir sinematografi, gri ve depresyon mavisinin hüküm sürdüğü bir şehir, süpermarket, inşaat alanı. Başlangıçta filmin dünyasına dahil olmak hiç de kolay değil.
Kaurismäki’nin kimsenin görmek istemediği kesim olarak öteki’leri ön plana çıkarma tercihi malum; bu kez filmin başrolünde mülteciler yerine işçi sınıfına dahil olan Ansa ve Holappa var; yaşamaktan çok hayatta kalmaya çalışan iki depresif. Çok konuşmayan bu iki karakteri daha çok vücut ifadeleri ve eylemleri ile gözlemliyor, yine de anlıyoruz. Kaurismäki’nin filme serpiştirdiği mizah ögeleri, kurduğu tesadüfi bağlantılar ve etkileşimler, karakterlerle birlikte samimi bir ortam oluşturmaya yetiyor. Hiçbir zaman ajitasyon ya da ağır melankoliye kaçmadan, seyircisini güldürürken üzen, üzerken güldüren bir film bu.
Düşük renklerin hüküm sürdüğü karanlık mekan algısı karakterlerin hayatındaki ufak ama tatlı dokunuşlarla birden renkleniyor. Kapitalizmin ezici gerçekliğinden çok da beklentisi olmayan karakterler hayata tutunmaya çalışırken aşk onlara “kırmızı”yı getirecek. Hayatın berbat tekdüzeliğini kıran küçük pozitif kazalar ise karakterlere hayata tutunmaları için gerekli izi takip etme motivasyonunu verecek.
Çürümüş şehrin içinde ancak betondan çıkmaya çalışan papatyalar kadar renkli olabilen mekanlar Ansa’nin evi, bar ve karaoke. Karakterlerin nefes almaktan yaşama tutunmaya yakınsadığı zamanları seyircinin kalbini ısıtıyor. Kaç karaoke barda Schubert söylendiğini duyabilirsiniz ki? Muhtemelen sadece Kaurismäki’nin barında.
Filmin zaman algısı ile oynadığını da söylemek mümkün; karakterlerin belki de 20 yıl önceden kalmış telefonları, bilgisayar kullanımı için internet kafeye gitmeleri; yoksulluklarından mi yoksa filmin zaman mevhumundan bağımsız oluşundan mi çok net değil. Diğer yandan yine günümüzde çağdışı ya da retro görünen iki radyodan Rusya – Ukrayna savaşı ile ilgili haberleri duyduğunda seyirci günümüzde olduğunu anlıyor; kalan her şey ise yine zamansız.
Gelelim sinemaya saygı duruşu sekanslarına – Godard, Bresson, Jarmusch göndermeleri… Karakterlerin kaderini değiştiren, umudu hissettikleri yer olarak sürekli döndükler küçük, yerel sinema salonu. Kaurismäki’nin mesajı net.
Minimalist sinematografisi, donuk mizahı ve derin insan duygulari, Kuolleet lehdet’i yılın kaçırılmaması gereken filmlerinden biri yapıyor. Filmin Cannes’da Jüri Ödülü ve San Sebastian FF’den Fıprescı’nin de aralarında olduğu 4 ödül ve 7 adaylığı var.
Nerede izledim: Film Festival Gent
Nil Birinci