Daha önce analizini yaptığımız ve sanatsal referanslarını incelediğimiz Mulholland Dr.’ın derinliklerine inmeye devam ediyoruz. Bu yazı, daha önceki incelememizi tamamlayıcı olarak iki konuya odaklanacak:
Film Referansları– Sunset Blvd., Le Mépris, Oz Büyücüsü, Inland Empire ve Gilda
Betty & Camilla ve Diğerleri– Rüya Alemi ve Değişen Kimlikler
- Film Referansları – Sunset Blvd., Le Mépris, Inland Empire, Gilda ve The Wizard of Oz
Sunset Blvd. (1950)
Filmin yaklaşık 9. dakikasında Sunset Blvd. tabelasını görürüz, ki bu filmde daha birçok göndermenin ilkidir. Özetle, her iki film de Hollywood’un ve aktris kimliğinin / ruhunun / personasının çöküşünü eleştiren yansımalardır. Bu, Lynch’in 1950’lere olan hayranlığını gösteren göndermelerden sadece biri.
Winkies! Filmde, kırık hayallerin bulvarı olan Sunset Blvd.’da yer alan bir restoran.
Betty’nin gideceği adres, yani Aunt Ruth’un evi, 1612 Havenhurst – Sunset Blvd. üzerindedir (dolayısıyla Hollywood yolunda), ki bu da Norma Desmond’un evine yapılan bir göndermedir. Zaten evde birçok benzerlik de göreceğiz.
Ev, Hollywood’un 50’lerdeki tasarımına sahip ve Hollywood’un altın çağında yaşamış herhangi bir yıldıza ait olabilecek bir mekân gibi görünüyor. Girişin Paramount Stüdyoları’nın kapısına benzemesi de kayda değer. Betty, Hollywood stüdyolarına Norma Desmond’un girdiği kapıdan giriyor ve Desmond’un meşhur arabası da sağa park etmiş durumda.
Coco’nun Kanguru’su, Norma Desmond’un maymununa bir gönderme olarak karşımıza çıkıyor.
Evde içi para dolu bir cüzdan buluyorlar, bu da şu anlama geliyor: Hollywood, Camilla’dan istediğini aldıktan sonra onun hafızasını ve kimliğini yok etti, yerine para koydu. Onu öldürmeyi bile düşündüler, tıpkı Norma Desmond gibi (bir başka Sunset Blvd. göndermesi).
Ann Miller ve Lee Grant (Coco ve Louise), eski Hollywood aktrisleri olarak Lynch’in 50’li yıllara bir saygı duruşu.
Silencio sahnesinde Rebekah bilinçsizce yere düşer, ancak müzik devam eder—bu sahne, Hollywood’un duygu yüklü etkisine karşı yapaylık eleştirisidir. Gerçeğin sessizlikle ivmelendiği an aslında Silencio’dur. Bu, Sunset Blvd.’a yapılan başka bir gönderme—21. yüzyılın üretim zincirinde insan sesini de kaybetmiştir, sadece playback yapılır; kadın yorgunluktan bayılmışken kimse ona aldırış etmez.
Le Mépris (1963) ve Godard
Rita adını Gilda’dan aldı, peki gerçek hayattaki Camilla? Jean-Luc Godard’ın Le Mépris (Contempt) filmine gidiyoruz. Ana karakterimiz, Brigitte Bardot’un canlandırdığı Camille, koyu renk bir peruk takar ve aynada kendine bakar. Kırmızı bornozu ise Bardot’un duş sonrası giydiği bornozun bir ton koyusudur. İki karakter, seksi kadın imgesine dayalı beklentiler üzerinden birleşir.
Silencio’daki sihirbaz birçok dili konuşabiliyor (İspanyolca, İngilizce, Fransızca), ki bu Le Mépris’de kullanılan üç dile bir göndermedir.
Camilla’nın Adam’ın evindeki görüntüsü de bir Camille referansıdır; benzer bir pozu Bardot da vermişti.
Ayrıca Le Mépris’de Camille, Fritz Lang üzerine bir kitaptan alıntı yapar: “Tutku suçları hiçbir işe yaramaz. Bir kadını seviyorum, beni aldatıyor, onu öldürüyorum. Bana ne kaldı? Sevdiğimi kaybettim, çünkü o öldü. Sevgilisini öldürürsem, benden nefret eder ve onu yine kaybederim. Öldürmek asla bir çözüm değildir.”
Mavi saçlı kadın aslında Ruth Teyze’nin ölümünden sonra göğe yükselmiş hali. Kanıtlar şöyle: 1) Betty’nin rüyası biterken Ruth Teyze içeri girer; film biter bitmez mavi saçlı kadın belirir. 2) Rita bir yerde, “Halanın çok güzel kızıl saçları var,” der; rüyada bunun maviye dönüştüğünü görürüz. 3) Filmin sonunda bizi “Silencio” diyerek susturur, Diane’in sonsuz sessizliğine yani ölümüne eşlik eder ve filmi bitirir. Tıpkı Le Mépris’deki gibi.
Peki, Yönetmen Adam kime benziyor? Tabii ki Jean-Luc Godard.
Inland Empire (2006) ve Başı Dertte Kadın Teması
Rita, filmin başında gördüğümüz kazadan sonra kim olduğunu bilmeden tepeden aşağıya iniyor. Lynch’in tekrar eden motiflerinden biri olan “başı dertte kadın” teması burada işleniyor (MD, sonraki filmi Inland Empire ile tematik olarak kardeştir). Peki, başı dertte olan Rita mıdır, yoksa başkası mı?
Hollywood yıldızı olmaya kararlı, taşralı bir genç kız olan Betty, hayalleri olan şımarık bir oyuncu adayıdır; neredeyse çocukça bir masumiyeti temsil eden pembe, parlayan süveteriyle La La Land’e adım atıyor. Renk değişimlerine dikkat edin, kapkaranlık dört sahnenin ardından parlak, yapay ve pürüzsüz yüzeyiyle Hollywood bizi karşılıyor.Her yaştan kadın karakter karşımıza çıkıyor. Bu filmde de iki baş karakterin de başı dertte, biri gerçek hayatta diğeri rüyada. Sadece oyuncular değil, belki de o amaçla gelip başarılı olamayan kadınlar da burada korunaksız bir durumda; Hollywood’da hiçbir kadın güvende değil, en azından bir yerlere gelene kadar.
Adam’ın telefon sahnesi adeta Inland Empire’dan bir kesit gibi. Kasvetli, eski, çatlak ve boyaları dökülmüş duvarlara sahip karanlık bir oda. Otel odasında duvardaki bir yarıktan ruhun derinliklere geçişi temsil eden bir metafor. Adam karar almak ve harekete geçmek zorunda.
Silencio’daki “arka bahçe” imgesi Inland Empire‘da da tekrar edecek, girilen mekanın tekinsizliğinin göstergesi.
Laura Dern & Naomi Watts
Gilda (1946)
Rita’nın aslında Ruth teyzeyle hiçbir ilişkisi yoktur. Bu sahte ilişki, göz alıcı Rita Hayworth’un adını alarak yarattığı sahte çağrışımla tamamen paraleldir. Hayworth, 1946 yapımı Gilda filminde gizemi ile meşhur bir karakteri canlandırır, erkekleri dişiliği ve cazibesi ile ağına düşürür. Rita’nın Hollywood’a gerçek karakteri de budur. Hayworth’un kendisi ise beş prodüktörle evlenmiş, her ilişkisinde fiziksel görünümünü değiştirmiş ve ünlü olmanın bedelini ödemiştir; bu nedenle adının seçilmesi oldukça anlamlıdır.
Silencio’da Rebekah’ın İspanyolca olan kökeni Rita Hayworth’a bir gönderme. İspanyol bir baba ve İrlandalı-Amerikalı bir anneden doğan Rita, Hollywood’a geldiğinde ağır makyajla etnik kimliği gizlenmiş bir haldeydi, tıpkı Rita gibi.
The Wizard of Oz (1939)
Filmin Oz referanslarına kısaca bakalım: Cinsel belirsizlik, bir kız çocuğunun yolculuğu ve Amerikan hikayesi gibi tematik öğeleri birleştiriyor. Lynch’in Oz’a olan aşkı birçok filminde görülür; örneğin Wild at Heart’taki Dorothy karakteri, ayakkabılarını birbirine vurması, iyi cadı gibi sahneler. Lynch Mulholland Dr.’ı yazarken Oz’u serbest bir senaryo taslağı olarak kullanmıştır. Özetle, iki filmin temasında da isteği gerçekleşmeyen genç kız, kaçışı rüyada bulur, gerçek hayattaki kişileri ve olayları çarpıtır ve sonunda gerçek hayata döner.
Gerçek hayattaki Winkies restoranının adı aslında Caesar’s ve senaryo taslağında da Benny’s olarak geçiyor, ancak Lynch, Oz Büyücüsü’ne gönderme yaparak adını değiştiriyor.
Doğunun kötü cadısının süpürgesi, Winkies restoranının arka bahçesindeki kirli duvarda asılı.
Filmin son sahnesinde, ne yazık ki sorunlarından kaçıp “gökkuşağının ötesinde” vaat edilmiş bir toprak bulamaz. Sorunları sadece onu takip edecektir.
Diğer Homage Örnekleri
Kamera perspektifi Alain Resnais’nin “last year at Marienbad” filmindeki benzer bir çekimi anımsatan bir teknikle, iki yüzün tek bir yüz halinde birleştiğini gösteriyor. Bu teknik şûralarda da kullanılmıştı. Aynı teknik Agnès Varda’nın La Pointe Courte (1955) filminde, Ingmar Bergman’ın Personasında (1966) ve Woody Allen’ın Love and Death (1975)ünde de kullanılmıştır:
Arka planda kırmızı pipolu adam Jacques Tati’nin Mon Oncle filmine gönderme yapmaktadır. Lynch bu pipoyu Wild at Heart ve Blue Velvet gibi filmlerine de taşımıştır.
Mon Oncle & Wild at Heart
2. Betty & Camilia ve Diğerleri – Rüyalar ve Dönüşen Kimlikler
Rita’nın kazadan sonra ilk karşılaştığı kişiler, aynı zamanda ilk yardım isteyebileceği kişiler. Görüyoruz ki sarhoşlar. Çünkü Rita’yı sadece Betty kurtarabilir. Betty, Rita’nın kendine muhtaç olmasını istiyor.
Araba kazasının gerçekleştiği yer, yani Betty’nin gerçek hayatta devrelerinin yandığı Mulholland Drive. Kesinlikle o gece pek çok tehditkar figürle karşılaştığını hissediyor, o yüzden de tüm başına gelenleri rüyasında kaza olarak dönüştürüyor. (Lynch, filmin adını Mulholland Drive olarak da yazabilirdi ama “Dr” olarak bırakmış ki bu yine çift anlamlılık yaratır – Mulholland Drive / Dream.) Bize açıkça belirttiği üzere, Diane Selwyn’in Mulholland Drive’da başına bir şey geldi. Olay Rita değil, Betty’nin. Bir diyalog: ‘D: Kendini araman garip. R: Belki de ben değilimdir.’ – Açıkça kimlikler hakkında Lynch tarafından verilen bir ipucu.
Rita ve Betty’nin ilk giyinik karşılaşmalarındaki renk kodlarına bakarsak, Betty pembe, masum, Rita ise kırmızı, şehvetli. Kırmızı oje vs. Şeffaf oje hatta. Görüyoruz ki Betty, taşralı okul kızı, Rita ise femme fatale. Rita, teyzesinin kızıl saçlarına iltifat ederek Betty üzerinde iyi bir izlenim bırakacak. Bu çok önemli bir nokta. Çünkü sonra göreceğiz ki, teyzesinin kızıl saçları çocukken Betty üzerinde güçlü bir etki bırakmış. Betty teyzesini çok severdi ve bu rüyada zihninde bir aşk mabedi gibi kurguladığı teyzesinin evine Rita’nın girmesine izin verdi. Bu, Diane’in masum Betty kişiliğinin, teyzesine olan sevgisini Rita’ya olan hisleriyle ilişkilendirdiği anlamına geliyor.
Betty, teyzesinin kendisine bıraktığı cübbeyi alıp Rita’nın üstüne örtüyor. Cübbe neredeyse mükemmel ve açıkça Betty için bırakılmış ama Rita’nın üstüne örtülüyor. Betty onu asla hakedip giyemez, yani o rütbeye erişemez.
‘C’mon, it will be just like in the movies – we’ll pretend to be someone else.’ Bu çok önemli bir ifade çünkü Lynch, filmin doğasına ilişkin en önemli ipucunu burada sunuyor; çünkü rüyadaki herkes zaten başka biri gibi davranıyor. Rüyada Betty, Rita’ya yardım eder, gerçekte Camilla, Diane’e. Ve burada araştırılan asıl mesele Diane’in kimlik krizidir.
Yetenekleri, Camilla’ya tek başına yardımcı olmuyor; Adam’ın karar vermekte özgür olmadığı ve mafyavari bir oluşum zoruyla Camilla’yı seçtiği şeklinde rüyaya yansımış. Camilla, The Girl’dir; gerek Adam’ı etkileyerek rolü kaptığında, gerekse mafyanın seçmeye zorladığı bir karakter. Hemen peşinden Betty’ye gidiyoruz; kendisi yerine zorla seçilen kişiden, onu eleyen Camilla’dan – “Başka bir yerde olmam lazım” diyerek hızla uzaklaşıyor ve hayalinde kendine muhtaç olan Rita’ya gidiyor.
“I remember something.” Psychogenic fugue – Psikojenik hafıza kaybı demek: Kısa süreli hafıza ve karakter değişimine bağlı ruhsal bozukluk – hafıza bir yerden başka bir yere gidiyor ve sonra geri geliyor. Lost Highway’deki gibi.
21. sahnenin sonunda doubling effect oluyor ve Rita, Betty’e dönüşüyor. Kişinin ayrılık kaygısının başlangıcından bu yana, her yasaklanmış arzu için temel bilinçdışı korku/arzu matriximiz devreye girer ve travma yoluyla bölünmüş bir kişilik yaratır. Bir olma fikri, temel kimlik dürtülerini bastırmaya başlar başlamaz aslında zaten bölünmüş bir kişiliktir. Gerçek hayata dönersek, bu sahnenin sonuna kadar izlediklerimiz, ABC’nin plot bölümü (dizi için). Sonrası ise filme çevrildiği, Lynch’in bir anlamda zincirlerini kırıp TV baskısı, filtresi vs. olmadan zihnini yansıttığı bölüm. Göreceğiz, çok belli edecek kendini, film artık daha gore, daha seksi, daha dark ve şiddetli.
Betty, Rita’ya aşık. Söyleşilerinde sıkça duyduğumuz üzere, David Lynch de idealarına. Bu durumda Rita, Betty’nin ideası ve ideal selfi. Bir de Duality konusundan da biraz bahsedelim – Rita, Betty’nin ideal selfi ve ilişkiye girerek onunla bütünleşiyor demiştik. Lynch’e göre filmlerindeki kadınlar, tek bir psyche’nin bir yönü olan aynı kadının tüm versiyonlarıdır (Lynch’in projektörü aracılığıyla kolektif bilinçdışı yansıması diyebiliriz buna). Aynı zamanda bu kadınlar, Lynch’in kendisinin bilinçdışı animasıdır.
4 plandan oluşan muhteşem bir Eisenstein kurgusu, Rita ve Betty adeta gözleri ile konuşur:
(Dudak) – Sana ne yaptığımı söyleyemem
(Gözyaşı) – Yaptığım şey beni ağlattı
(Betty, gözler) – Gördüm, biliyorum
(Rita, gözleri aşağı çevirme) – Pişmanım.
Yani burada Betty, Rita’nın yüzü üzerinden kendisini ona gizlice itiraf ettiriyor; bu parayla seni öldürttüm diyor ve bir nevi günah çıkarıyor.
Filmin rüya olmayan/gerçek evreninde, Adam’ın evine gidiyoruz. Betty’i karşılayan Camilla “Shortcut, çok güzel ve gizli bir yol” der. Buradan şunu anlıyoruz: Betty zirveye çıkamayınca Diane onu gelip alıyor, filmde kendi başına rolü kapamadığından casting couch actress oluyor. Shortcut = Casting Couch = Camilla. Camilla aynı zamanda Hollywood’un baştan çıkarıcı gücünü yansıtıyor; Hollywood = Camilla. Bu arada Camilla’nın rüyadaki kaza günü giydiği elbiseyi giydiğini not edelim.
Adam’ın evinde, Coco rüyadaki repliği tekrarlar ancak şimdi menajer değil, annesidir. Rüyadaki akışkan kimlikler tamamen değişir. “Cehennem başkalarıdır,” der Sartre, o yüzden de Betty rüyasında insanları kendi hatırlamak istediği gibi değiştirmiştir. Biz ise herkesin asıl hallerini yemekte görürüz. (İstisna: Adam, filmin başından sonuna kadar karakteri değişmeyen tek isim). Coco, Diane’in geçmişini sorar ve bir kez daha Diane’e samimi bir ilgi gösterir. Gerçek yemekte, Coco ceviz yiyor ve ona zoom yapıyoruz; hatırlama ve hafızayla muhteşem ilişkisi. PS: Coco’nun soyadı da La Noix – ceviz.
Rüyada görünmeyip gerçekte görünen tek karakter Adam’ın iş arkadaşı Wilkins. Yemekte Diane’in duymak istemediği şeyleri söyleyerek gerçekleri hatırlatır. Diane de rüyasında onun köpeğini Coco’nun yöneticisi olduğu bahçeye pisletiyor. Diane gibi bizler de boku görmek istemeyiz, bazı gerçekleri de.
Garson Betty (Rüyada adı Diane’di) – Kahve fincanını kırmasına yani beceriksizliğine rağmen kendisine sinirlenmeyen tatlı biri. Diane rüyasında onun kişiliğini alıyor çünkü Diane’in zihninin derinliklerinde bir yerde bu masum kişiyi geri getirme arzusu var. Ki kendisi de Hollywood’a gelmeden önce böyle masumdu. Aynı zamanda şu an içinde bulunduğu intihar eğiliminden kendisini böyle bir masumiyet ve affedicilik kurtarabilir, self defense.
Badalamenti
Besteci Angelo Badalamenti, Lynch’in iş ortağı & arkadaşıdır. Müziği Lynch’in derinliklere ve karanlığa yolculuğuna eşlik eder. Kulaklarımız adeta bu ürkütücü ve çekici film müziği tarafından cezbedilir ve film deneyimimizi direkt olarak etkiler. Müzik, ekrandaki görüntülerin ruh halini desteklemek için kullanıldığı gibi, kendi yolunda da ilerler. Badalamenti ise neredeyse sesle yaptığı bu tabloyu sunar önümüze. Eleştirmenler, MD müziklerini Badalamenti’nin “şimdiye kadarki en karanlık, melankolik ve gizemli filmi” olarak tanımlamışlardır.
Lynch, sinemalara bir mektup göndererek filmin salonlarda 3 desibel “daha sıcak” bir şekilde oynatılmasını rica eder.
(Badalamenti bağlantısının bir diğer örneği bir sonraki bölumde incelenece.)
Bay Roque, Castigliani Kardeşler, Kovboy ve Hollywood’un mafya adamları
Bu sahnede, Bay Roque’un lüks bir otelin lobisinde birini aradığını ve “Kız hala kayıp” dediğini görüyoruz. Diane’in haftalarca dairesinde beklediğini ve Hollywood’un onun için yaygara kopardığını hayal ettiğinden bahsediyor. Diane’in fantezisinde, Bay Roque film yapım işinde bir tür gücü temsil ediyor ve Diane’in Rita karakteri onunla bir bağ kuruyordu. Aşırı güçlü bir küçük adam. Arkasında sağlam bir destek var. Gücünü, Hollywood’un söz sahibi olanları ve yapımcılarıyla aynı kaynaktan alıyor. Bay Roque, Castigliani Kardeşler ve ajanları, Kovboy, Adam’ın yaptığı filmin sahibi olan güç simsarlarıdır.
Ensesi kalın karakterlerin yüzünü ise tam olarak görmüyoruz. Ekran dışında konuşan birinin ensesini ve başka bir adamın kolunu görüyoruz, ancak hiçbirinin tam bir benlik bütünlüğü yok, birleşemeyen parçalar gibi. Bu, Hollywood’daki bazı yasa dışı komplolara da işaret ediyor; bu karanlık sokaklarda yapılan kirli işler artık önemsizleşmiş, sadece kimliği belirsiz aracılar tarafından yapılır.
Adam’ın yapımcıyla buluşma sahnesine geldiğimizde, şehrin gerilimli Badalamenti müziğiyle birleşen, çarpık ve tepeden bakış açısıyla yapılan görüntüler adeta tehditkar bir hava yaratıyor, içindekileri yutuyormuş gibi bir izlenim veriyor. Karşımızda tüm ihtişamıyla Badalamenti, Luigi Castigliane rolünde. Yemekte Betty’e bakan adam olarak karşımıza çıkacak. Görkemli kıyafetleri ve arabasıyla Hollywood’da söz sahibi kişiler olduğunu anlıyoruz.
Yönetmenin asistanı, arada kalmış bir şekilde durumu ciddiyetle fark ediyor. Ortamı yumuşatan ve Adam’ı duruma hazırlayan bir konuşma yapıyor. Kahvenin ‘en iyisini’ isteyen yönetmen ve ekibi, yapımcıya yaranmak için her şeyin en iyisini aramak zorunda, çünkü o en iyisini bile beğenmiyor.
Takım elbiseleri içindeki güçlü insanlar, özellikle siyah/gri takımları ve kırmızı kravatlarıyla Castiglianiler. Aynı zamanda davranışları ve tavırlarıyla da yönetmen ve asistanı üzerinde baskı kuruyorlar.
Umursamaz ve kendini beğenmiş, oldukça baskıcı yapımcılar, Lynch’in Hollywood rüyasına olan öfkesini ve kinini pekiştiriyor. Sinema sektörüne egemen olan mafyavari yapılar burada da kendini gösteriyor. Diane, iyi roller alamamasını bu mafyavari yapıya bağlıyor; oysa kendisi müthiş bir oyuncu ve performansı kusursuzdu, rolü kesinlikle hak ediyordu.
Adam’ın golf sopası, güçlü erkeklerle dolu bir odada, en eksik ve en az forsu olan kişi olarak gördüğümüz nesne, fallik bir simge; ki Lynch’in film yapımındaki eleştirisini bu sahne aracılığıyla da görmüş oluyoruz. Hatırlayalım, “MD” de onların istediği formata uymadığı için ABC onay alamamıştı. Lynch, bunu açıkça bu sahnede vurguluyor.
“Is that all, sir?” Yapımcının bitmek bilmeyen ve sonunda absürtleşen taleplerine dair bir Lynch eleştirisi daha. Tüm oda, yapımcıyı memnun etmeye çalışıyor ama en iyisiyle bile başarılı olamıyor. Luigi Castigliane, korkutucu ve imkansız derecede mükemmel bir İtalyan olarak, sadece mükemmel bir espresso içiyor.
Limuzin parçalama sahnesi; Adam’ın Hollywood’un karanlık güçlerine karşı meydan okuması, küçük fallusuyla büyük fallusa saldırma anı. Ancak elbette bu cezasız kalmayacak. Diane, yine kendisinden bir parçayı buraya yansıtıyor. Ayrıca 1994’te Jack Nicholson da aynı yerde golf sopasıyla bir aracı parçaladı (sebep farklı tabii).
Freud’a gidelim; Yönetmen ve yapımcı toplantısında 4 ayrı grup var; id (İtalyan kardeşler), ego (Adam, yönetmen), superego (3. grup) / Sonradan tanıyacağımız Bay Roque (tekerlekli sandalyedeki adam) ise benlik bütünlüğüdür. İd saldırgandır, sadece istekleri doğrultusunda hareket eder – Camilla’ya karşı cinsel haz duyar. Superego naiftir, ahlaklıdır, Camilla’ya bakıp güzel kız der ve sadece objektif yorumlar yapar. İd ile çatışmalarına bakalım. Ego olarak yönetmen, ikisinin arasında orta yolu bulmaya çalışırken, gereksiz şekilde çıkış yapar ve arabaya (id’e) saldırır. İd’in isteklerine karşı çıkar.
Ryan’daki toplantıdan sonra, 3. grup (superego) ile Bay Roque (karar verici – benlik bütünlüğü) konuşur. Fark ettiğimiz ilk şey, 3. grup temsilcisi Ray’in, içinde hoparlör bulunan cam bir duvarın arkasından Bay Roque ile konuşması gerektiğidir. Bay Roque tekerlekli sandalyede oturuyor ve Ray onunla konuşmaya başlayana kadar karanlıkta kalıyor. Bay Roque’un odasında yanında bir asistanı var ama asistan hareket etmiyor. Ve Bay Roque da pek hareket etmiyor veya fazla söz söylemiyor.
Aslında şu an Diane’in ahlaki (superego) ile benlik bütünlüğü arasındaki konuşmayı izliyoruz. Superego, Benlik Bütünlüğüne “Her şeyi kapatmamızı mı istiyorsunuz? O halde kapatırız” diyor, yani benlik bütünlüğü, ahlakına ve kendisini tam tutabilmek için Rita’yı öldürme kararını açıklıyor, sonradan pişman olsa da. Bu Freudyen okuma, aynı zamanda Diane’in bölünmüş kişiliğinin ego onarıcı tarafıdır – özgürlüğünün ihlal edildiğini sezerek, katile dönüşme potansiyelindeki isyankar ve sapkın tarafını (Yani Roque’u) bodruma kilitlemiştir.
Unutmayalım ki bu karakterlerin hepsi Betty’nin birer arketipi ve arketipler ruhun koruyucularıdır. Buradan Jung’a bağlanalım. Karanlık bir güç olarak kalın bir cam arkasından bilincin gizli bodrum katına açılan kilitli sandalyedeki gölgeli ve bulanık bir figür olan Bay Roque, Lynch’in bilincinin animus’udur. Görünürde önemsiz teklifler sunan bu figür, kendi ajanlarını ve provokatörlerini iş dünyasına gönderir. Bu figür ve sahneyi Twin Peaks’de de görmüştük. Bu figürün ilham kaynağı Francis Bacon’un Seated Figure adlı eseridir. Eser, sanatçının insan formuna yönelik çarpıcı ve çarpıtılmış tasvirlerinden, insan bedenini içsel karmaşa ve duygusal gerilimle betimleme tutkusunu yansıtır. Genellikle kırmızı, kahverengi ve karanlık tonların kullanıldığı bu tablo, izleyiciye figürün huzursuz ve sarsıcı doğasını hissettirir. Bacon, deformasyon ve hareketin etkisini vurgulayarak insan varoluşunun kırılganlığını ortaya koyar; bu yaklaşım, sanatçının varoluşsal kaygı ve çürüme temalarına olan ilgisini yansıtır. Lynch’e dair daha fazla söze gerek kalmadı sanırım.
Sonny Boy Williamson’dan Bring it On Home çalar. Castiglianeler, Adam’ın evinde bir miktar intikam alıyorlar. Tehlike, Adam için çalmaya devam ediyor. Diane, Adam’ı rüyasında küçültüp kulutuyor ve bu yüzden Lynch, bu sahnelere komik bir absürdite ekliyor.
15. sahneye, Hollywood’un karanlık görüntüleri eşliğinde başlarız. Otel sahibi, artık Adam’ın en dibe indiğini ve daha da düşemeyeceğini ima ederek bir karar alması gerektiğini söyler.
Cowboy ile buluşacağı yer Hollywood yazısının olduğu yerdir; Cowboy, Hollywood’da başarının sembolüdür. Adam’ı Hollywood’un tepesine çağırır çünkü Hollywood’da her şey tepeden ilerler – Lynch’in hiyerarşik Hollywood eleştirisi.
Lost Highway’ı hatırlayalım – Tekrar eden bir figür olarak sarı yol çizgileri tekinsiz yolda ilerlediğimize işaret. Ve Adam’ı, Cowboy’a giderken görürüz.
Antiedisonculuk – rüyada elektriği kontrol edemediğinize dair bir teori vardır, burada da bize rüyada olduğumuzu hatırlatır. Cowboy gelirken ortamı aydınlatır, adeta bir yıldız sahneye çıkar. Elektrik, ışık, sahne tamamen kontrolündedir. Wild at Heart’ta karşımıza çıkan garip Cowboy, bu filmde Golden Age Hollywood’un sembolüdür – Hollywood’un düşünceleri, beklentileri, kibri ve gizli oyunları.
Bu aslında seyirciye verilen bir mesajdır. Lynch, “Filmi izliyorum” demek yerine, “Havalanma, otur ve düşün” diyor.
Lynch seyirciyle konuşmaya devam ediyor. “At arabasını ben sürüyorum, yani filmi ben yönetiyorum ama başarılıysan, benimle koltuğa geçer ve filmi birlikte yönetiriz.” Lynch’in, seyirciyi filme dahil etmeyi sevdiğini zaten biliyoruz.
Lynch, film endüstrisine eleştirisine devam ediyor. Yapımcılar Mulholland Dr.‘i değiştirmek istemişlerdi, hatta istedikleri koşullar yerine getirilmezse onay vermeyeceklerini söylediler. Lynch bunu filme yansıtmış. Biz Cowboy’u iki kez daha görüyoruz, ancak Adam hiçbir zaman Lynch’in seyirciyle oyununu görmüyor. Cowboy giderken, elektriği/ışığı yok eder; sahne ve gösteri sona ermiştir.
Cowboy ile birlikte, Lynch’in “freak” karakterlerinden birkaçını kısaca konuşalım – Mulholland Dr.‘da hangi “freak”leri gördük? Tekerlekli sandalyedeki adam, parmak boyutundaki yaşlı çift, kasıtsız cowboy. Bu meta-estetik dokunuşlar, aynı zamanda Lynch’in ressam ve video sanatçısı olarak yer aldığı sanatsal geçmişinden tanıdık ikonlardır ve birçok filminde karşımıza çıkar. Peki Lynch neden bunları ekler?
- Lynch, surrealist bir ressamdır; bu tür karakterleri filmlerine yansıtması da onun doğal bir eğilimidir.
- Suistimal veya faydalanma asla değildir, aksine bunlar, insanlığın çeşitliliğini bir açılım olarak, paletini zenginleştiren unsurlardır.
- Lynch aynı zamanda bir Zen Budisti’dir – insanların nasıl göründüğünden bağımsız olarak, herkesin içinde hem iyi hem de kötü vardır – Yin Yang öğretisini hatırlayalım.
- Lynch, bir bilinçaltı gerçekleştirenidir. Bu tür varlıklar kabul edelim ki, hepimizin bilinçaltında varlar.Canavar ve Dan
Dan biraz naif birisi ve gerçek hayatta potansiyel bir cinayetin tek şahidi. Muhtemelen durumu anlamış ve bu da rüyasına yansımış olabilir. Adam çok saf olduğu için ona malum olmuş olabilir. Aynı zamanda isim benzerliğine dikkat: Dan/Diane, Dan muhtemelen Diane’in kişiliklerinden biri. (He’s the one who’s doing it) – Diane’in kişiliği elbette Diane’i koruyacak ve suçu canavara atacak. Dan, Herb’e baktığında bir nevi dejavu yaşıyor. Çünkü Herb, tam rüyasındaki pozisyonda duruyor. Rüyasının gerçeğe dönüştüğünü anlayan Dan, iyice korkuyor. Acaba Herb’ün şu anda orada olması, Dan’in anlattığı hikayenin bir sonucu mu? Yani rüyalarımız hakikati kuruyor ve yaratıyor mu, yoksa gerçek mi rüyaları? Freud’un dediği gibi, rüyalar sabun köpüğü müdür?
Herb kahvaltısını bitirmiş, Dan ise tabağına hiç dokunmamış, belli ki yiyemeyecek kadar gergin. Herb’i takip etmekte ne kadar isteksiz olduğunu görüyoruz.
Duvardaki tersine ok, Diane’in bilinçaltının, rüya/fantezi sırasında bile kendini kurtarmak için kendine gönderdiği uyarı işaretlerinden ve önemli mesajlardan biridir. Eğer dönüp oku takip etseydi, belki Diane’in ölümünü önlemek mümkün olabilirdi. Ancak Dan, ısrarla tersine gidiyor. Dan’ın hedefe yaklaştıkça terlediğini fark ederek köşeye doğru ilerliyoruz.
Şimdi burada, seyirci olarak bizi ürperten ne? Lynch, zaten bize o merdivenleri ineceğimizi ve canavarı göreceğimizi dosdoğru söylüyor. Ancak o koridoru yürürken hissettiğimiz suspense duygusu bizi geriyor. Sahnenin gücü, yalnızca korku içerisinde yürütmüyor bizi, aynı zamanda uçurumdan itmeden önce tam da kıyılarında adeta dans ettiriyor. Ve bizler, kaçınılmaz olana doğru sürükleniyoruz.
Ve canavar; Betty’nin yüzleşmek istemediği gerçek, kötü yani – katille orada anlaşmış, Rita’yı öldürttüğünde sonradan pişman olmuş, onu bu rüyaya pişmanlık duygusu itti. Canavar, aynı zamanda Betty’nin başarısızlığının sembolüdür, Hollywood’da başarısız olursan, kaçınılmaz son budur. Ve yine, canavarın Doğu’nun kötü cadısına olan benzerliğini fark edelim (Oz). Ayrıca, Hollywood’un dibini kazıp kurcalayan haylaz bir çocuk gibi, Lynch, bu canavar gibi delikten çıkardığı pislikleri de büyük bir gururla seyirciyle paylaşmaktan çekinmez, çünkü Hollywood’un çürümüşlüğüne inanır.
- sahnede cehenneminde yanan canavarı görüyoruz. Betty’nin aynı anda iki görünümü birleşir: kanepede oturan ve Winkies’in arkasında tükenmiş halde. Hollywood rüyası kabusa dönüşmüş ve Betty’i arka bahçesindeki bir evsize dönüştürmüştür. Betty ölürken, Winkie’nin arkasındaki canavarın yüzünü tekrar görüyoruz. Yüzüne yansıyor çünkü canavar onun bir parçasıydı ve aynı zamanda kendisini asla affedemeyeceği bir şeyi yapmaya iten çarpık bir kişiliği temsil ediyordu.
Bu arada garson Diane:
Diane, Betty’nin gerçek adı. Neden garsonun adını rüyada kendisine verdi? (Bildiğimiz gibi Rita da bu ismi gördüğünde bir şeyler hatırlamıştı.)Diane kahve fincanini kırmasına yani beceriksizliğine rağmen kendisine sinirlenmeyen tatlı biri. Diane rüyasında onun kişiliğini alıyor çünkü Diane’in zihninin derinliklerinde bir yerde bu masum kişiyi geri getirme arzusu var. Ki kendisi de Hollywood’a gelmeden önce böyle masumdu. Aynı zamanda su an içinde bulunduğu intihar eğiliminden kendisini böyle bir masumiyet ve affedicilik kurtarabilir, self defense.
Telefon
Filmin ilk sahnelerinde telefon, kırmızı abajurlu bir lambanın ve içi sigara izmaritleriyle dolu bir kül tablasının yanındadır (İmaji hatırlayalım). Telefon üç kez çalar ve ardından sahne biter. Bu telefon görüşmesi, hayatının fantezi/ruya versiyonunda, Bay Rocque tarafından temsil edilen Hollywood seçkinleri tarafından çok aranan (arzusu bu Betty’nin) Betty Elms için yapılmıştır.
32. sahnede Betty’nin telefonu çalar. Kimin aradığını bilmiyoruz çünkü sahne ve zaman atlaması var. Aynı telefon kul tablasında, aynı izmaritlerle daha önce tekrar çalmıştı – filmin başlarında “The Girl is Missing” diyen adam aradığında olan sahne. Alternatif okumaya göre de – Diane bir call girl – bu arama rüyada Diane’i Hollywood’a çağırıyor (dans yarışmasını kazanması). Şu an arayan ise Camilla, yemeğe yani sembolik Hollywood’a çağırıyor.Mesaj, Ruth Teyze’nin evinde duyduğumuzla (Betty & Rita aradığında) aynıdır. Trajedi, Diane’in telefonu çalarken gördüğümüz bakışıyla başlar. Telesekreterden sonra konuşmaya başlayan Rita’nın o tatlı sesini duyunca, çektiği acıyı yüzünden okuyoruz. Yine de Diane, telefonu alır ve tereddütle Camilla’ya bir kez daha kalbiyle güvenmeyi kabul eder, aradığı aşkın hala bulabileceğine dair umutlu olmaya çalışır.
İhtiyarlar ve Mavi Kutu
Rüyada Hollywood’a geliş, görkemli bir şekilde gerçekleşiyor – teyze ünlü bir oyuncu, fakat aslında dans yarışması ile gelir (yaşlı çift ödül aldığında onun yanında). Rüyada ise ona eşlik eden iki iyi karakter var (ya da belki de öyle mi?)
Bir şeylerin ters gittiğini, filmin başında taksideki yaşlı çiftin sahte ve ürkütücü gülüşünde anlamıştık. Bu yaşlı çift kim peki? İlk olarak dans yarışmasında Betty’nin yanında görmüştük, biraz önce Betty’ye uçakta eşlik ettiklerini duymuştuk ve aslında bir kez daha göreceğiz, ama o zaman gizem çözülecek.
36. sahnede Betty’nin yaptığı şeylerle ve kötü yönüyle yüzleşememesi, yaşlı çifti yani süperegosunu mavi kutudan serbest bırakan bir şeydir. Yani Betty, başarısızlığı ve şeytani tarafıyla yüzleşmezse ve kaçmak için alternatif bir gerçeklik yaratırsa, şeytanları gelir ve onunla yüzleşirler. Yaşlı çift bir nesne (mavi kutu) aracılığıyla bu dünyaya geçiş yapmalıdır. “Dışarıya sızan” rüyadaki sırrın bir parçası olarak, bu iki küçük insan kimdir? Görünürde hem Diane’in Deep River, Ontario geçmişinden bir şeydir, hem de Jitterbug yarışmasındaki gülümseyen çifttir. Aynı zamanda onu Hollywood’a getiren uçaktaki eşlikçilerdir. Aslında onlar Diane’in süper egosunun veya vicdanının bir parçasıdır. Belki de Diane’in büyük anne ve babasıdır – çünkü ailemizde ahlakımızı edindiğimiz kişiler, benlik duygumuza işler ve vicdanımızın bir parçası olurlar. Diane’in içindeki vicdan azabı ve yakalanma korkusu o kadar dayanılmaz boyuttadır ki, çalan kapıyla bağlantısı artık kopar ve dedektifin geldiğini düşünürken, aslında gelen vicdanının sembolü olan ihtiyarlar vardır.
Bu ihtiyarların mitolojide de karşılığı vardır. Kadının adını Irene diyerek vurgulamıştı Betty. Irene şudur: “Erinyes” (Furies) Yunan pişmanlık tanrıçalarıydı ve korkunç intikam ve ceza ruhlarını temsil ediyordu. Cehennemin derinliklerinde yaşarlar ve acımasızca suçluların peşine düşerler. Yırtıcı pençeleri, işkencelerini acımasız ve korkunç hale getirirdi. Pirinç kanatları, kaçmayı imkansız hale getirirdi. Suçluları delirtip ölene kadar takip ederler, genellikle onları intihara sürükler, ama onları asla öldürmezler.
Topuklarında iki şeytanla yatak odasında kendini başından vuruyor. Ondan sonra vücudunun yatakta yalnız olduğunu ve her şeyin sessiz olduğunu görüyoruz. Sonra mavi duman odayı doldurmaya başlar.
Mavi kutu – kötü anılarla dolu bir hafıza, Betty’nin karanlık hafızası – pandoranın kutusu. Canavarda da vardı. Gerçekte Diane’in tabancayı aldığı çekmecedeki önemsiz bir kutu.
Betty’nin Silencio’da gerçekleri anlamasıyla rüya biter. Hayatında artık Camilla yoktur, bu yüzden mavi kutunun içindeki siyah boşluğu görünce Rita’nin varlığı silinir. Ve şimdi hem Betty hem de Rita kişilikleri Diane’e gittiğine göre, sevdiği her şey kaybolmuştur. Umut bitince rüya da biter. Lynch bize Ruth Teyze’nin evini onun gözlerinden tekrar gösterir, bu bir rüyadır ve Betty ve Camilla o eve aslında hiç gidememiştir, varlıklarına dair hiçbir işaret yoktur – mavi kutu da halinin üzerinde değildir.
Son sözü yine Lynch’e bırakalım; Büyük Balık başlıklı kitabında şöyle der: “Kutu ve anahtar – ne oldukları hakkında hiçbir bilgim yok.” Yani Mavi kutu ve anahtar, biz seyircilerin sapkın bilme arzusundan başka bir şey değildir, bu yüzden tetikçi de bu soruyu yanıtlamaz ve gülmekle geçiştirir
Ed & Tetikçi
İki adam, tetikçimiz Joe ve kadın pazarlayan Ed’i görüyoruz. Filmin başındaki kaza hakkında konuşuyorlar. (Joe, benzersiz göz rengi ve görüntüsüyle Lynch’in çok sevdiği Bowie’ye olan referansı taşır). Joe, Rita’nın izini sürmeye çalışıyor ve onun kızlarından biri olup olmadığını öğrenmek için bir kadın pazarlayana gelmiş. Ed, Joe’ya kazayla ilgili hikayeyi anlatırken bunu doğruluyor ve böylece Joe, Joe’nun ortaya çıktığı bir sonraki sahnede söylediği gibi, Rita’nın biraz yaralanmış ve sokaklarda saklanmış olabileceğini fark eder. Ayrıca sohbetten anlaşılacağı üzere, Ed filmin başındaki kazada kurtulan araçtan biri olabilir.
Kara kitap – callbook – telefon numaralarından oluşan bir dünya tarihi. Joe, Ed’in telefon rehberine sahip olmasının Rita’yı bulmasına yardımcı olabileceğine karar verir, bu yüzden ona odaklanır. Joe’nun kitaba ihtiyacı vardır çünkü amacı, kimse onun kim olduğunu bilmeden Rita’yı öldürmektir ve bu yüzden Ed de ölmek zorundadır. Oops. Anlaşılan katilimiz rüyada beceriksizdir, çünkü ileride detaylandıracağımız gibi Betty aslında Rita’nın ölmesini istemiyor, içten içe tuttuğu tetikçi başarısız olsun ve Rita’yı öldüremesin istiyor.
Binadaki yanlış zamanda yanlış yerde bulunan diğer tüm tanıklar da Ed gibi olmak zorundadır. Ama tetikçimiz üst üste komik hatalar yapacak kadar beceriksizdir.
Lynch’in Mulholland Drive’ı, yalnızca bir film değil, aynı zamanda sinema aracılığıyla insan zihninin derinliklerine yapılan bir yolculuktur. Her sahne, her karakter, her sembol, izleyiciyi bilinçaltının karanlık köşelerine sürükler. Hollywood’un parıltısının ardında yatan yozlaşma ve acı, sadece bir arka plan değil, aynı zamanda karakterlerin içsel çatışmalarının, kimlik arayışlarının ve ihanetlerinin dışavurumudur. Lynch, rüya ve gerçeklik arasındaki sınırları bulanıklaştırarak, bizi zihinsel bir tuzağa düşürür. Her dönüş, her kaybolan karakter, her garip sembol bir yansıma yaratır; bir rüyanın kabusla buluştuğu o an, gerçekliğin ve hayal gücünün iç içe geçtiği bir çılgınlığa dönüşür. Bu karanlık yolculuk, Lynch’in bizi görebileceğimiz ve hissedebileceğimiz en derin ve en karanlık yerlerden birine götürür.
Nil Birinci, Nisan 2022