La Casa Lobo (2018)

3.5/5

JOAQUÍN COCİÑA | CRİSTÓBAL LEÓN
ANİMASYON | DRAM | KORKU
ŞİLİ | ALMANYA
A.K.A THE WOLF HOUSE | KURT İNİ
1 SA 15 DK
AMALİA KASSAİ (SES) | RAİNER KRAUSE (SES)

İzleme Linki:

Ödüller & Festivaller:
8 ödül 20 adaylık

 

MV5-BZTk2-NGJk-Zm-Ut-NTY5-Ny00-MGI3-LTli-OTct-OTBm-Zm-Ez-YTU3-NDRk-Xk-Ey-Xk-Fqc-Gde-QXVy-MTA4-Nj-E0-

 

 

41. İstanbul Film Festivali’nin Mayınlı Bölge bölümünde gösterime giren La Casa Lobo’nun daha ilk dakikasından itibaren ben ne izliyorum hissini canlı tutabilen orijinallikte bir yapım olduğunu belirtmeliyim. Birçok çocuk masalının savaş, faşizm ve sömürü sayesinde madalyonun diğer yüzünü gördüğümüz deneysel, karanlık bir siyasi alegorisi.

Filmin tekniği kesinlikle çok kuvvetli, hatta senaryonun önüne geçtiğini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Kasıtlı olarak birbiriyle uyumsuz biçimde içiçe geçen stop motion ve animenin tüm imkanları yaratıcı bir şekilde zorlanmış; el yapımı olduğu belli olan objeler, kağıt hamuru, karakalem, kuru ve yağlı boya, görünür haldeki şeffaf bantlar… Sürekli değişim halindeki akışkan formlu ve çok boyutlu nesneler birleşen, parçalanan, daha sonra başka bir şekle bürünen karaktere müthiş bir uyumsuzlukla eşlik ediyor. Ev Maria’nin fikir ve isteklerinin sonsuz tablosu ve seyirci her fırça darbesiyle takibi zor bir hikayede hipnotik bir vaziyette sürükleniyor adeta. Eksik parçalı ve yaralı karakterlerin bantları da görünür halde, değişim sürecindeki tüm dikiş izleri de.

Filmin hikayesi üstüne kurulmuş olan olay ile birlikte düşünüldüğünde bütünlük sağlıyor. Baskı ve sömürü sebebiyle çocuk masallarının karanlık tarafa geçişini travmatik bir şekilde izliyoruz. Oyun oynaması gerekirken çalışmaya zorlanan çocuk Maria buna isyan ettiğinde -üstüne oynamak için ahırdan çıkarttığı iki domuz kaçınca- cezalandırılıp evden kaçıyor. Ormanda sığındığı evi kendi yuvası haline getiriyor, üstelik iki domuz da burada. Hayatı sorguladıkça değişen isteklerine ev biçimsel olarak eşlik ediyor. Ancak zaman içinde (asil hükümdar kurdun kaybolmasıyla) mağdur rolünden emredici rolüne geçiş yapıp domuzlara hükmetmeye ve kendi kurallarını dayatmaya zorluyor, paralel olarak domuzların da insana dönüşünü izliyoruz. Sürekli bir tehdit unsuru (ve muhtemelen Nazilerin sembolü) kurdun varlığı ve yokluğu evdeki dinamikleri kesin olarak değiştiriyor. Ve biz de ilginç birkaç karakter dönüşüm sürecine tanık oluyoruz.

Kurt demişken, sesin bir teknik unsur olarak kullanımı filmin ürperticiliginin yani sıra hakimiyetin direkt sembolü olarak da çok önemli. Kurdun hükümdar sesi aynı zamanda kızı avucunda tutmak için arkadaşça gelse de, bunun samimi olmadığı ve amaca hizmet ettiği açıkça görünüyor. Adını ürpertici ve tekinsiz bir şekilde tekrarlaması da korku unsurunu perçinler halde. Maria’nın ise yeri geldiğinde ürkek, korkmuş, yeri geldiğinde ise buyurgan ses tonu hikayeye eşlik ediyor. Almanca ve İspanyolca arasında gidip gelen konuşmalar seyircide Brechtyen bir etkiye sebep oluyor.

Son olarak animedeki referanslar oldukça zengin. Tabloların çoğunu çıkaramasam da ağırlıklı olarak Alman Ekspresyonizmi etkisinde tablolar, heykeller gördüğümü söyleyebilirim. Bruno Amadio’nun Ağlayan Çocuk tablosu, Dali ve Magritte etkileşimli birçok tablocuk Maria’nın kendisi ve hayal dünyasıyla bütünleşip dönüşmek suretiyle filmde kendine yer buluyor. (Gamalı haçı da eklemeyi atlamamış yönetmen).

Yönetmenin kendi ifadesiyle bitirirsek: “Kurt Evi güzelliğin, korkunun, düzensizliğin ve anlatının kendisinin güvencesiz ve kalıcı değişim durumlarından doğduğu bir uzun metrajlı film. Esir tutulan güzel bir genç kadının hikayesi ama aynı zamanda parçalanan, kendini yok eden ve tekrar tekrar yenilenen fiziksel ve zihinsel bir dünyanın hikayesi.”

Nerede İzledim: İstanbul Film Festivali

Nil Birinci