Inside (2023)

3/5

Vasilis Katsoupis
Germany
Drama | Mystery| Thriller
1 h 45 m
Willem Dafoe | Gene Bervoets | Eliza Stuyck

Awards & Festivals:
1 Wins, 5 Nominations

Ne de olsa yıkım olmadan yaratma olmaz

Vasilis Katsoupis ikinci uzun metrajı “Inside”da ünlü bir koleksiyonerin dairesinde mahsur kalan bir sanat hırsızının hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. Tek mekanda geçen ve neredeyse tek oyuncu içeren film Willem Dafoe’nin beklentileri fazlasıyla yerine getirmesine rağmen, zayıf temel anlatısı ve tam olarak neyi söylemeye çalıştığı belirsiz alt metni ile seyircisini tatmin etmekten bir hayli uzak.

Milyonlarca dolarlık tabloları çalmak üzere, uzun süreli bir iş seyahatinde olan bir koleksiyoncunun New York’un merkezindeki yüksek teknolojili ve gösterişli evine giren Nemo tanınmış bir sanat hırsızıdır. Filmin başında Nemo’nun öncelikleri açıkça belirtilmiştir: kedisi, AC/DC albümü ve eskiz defteri. Sanatın cazibesinin kendisi için önemine değindiği bu açılış monoloğu karakter kurulumu için önemli ve fazlası ile yeterlidir; zira film boyunca “eskiz defteri”nin hayaletlerinin izinde bir varoluş mücadelesi söz konusu olacak.

Bazen bir eser, sanatçı, sanatsever veya koleksiyoner için diğerlerinden daha özeldir; Avusturyalı dışavurumcu ressam Egon Schiele’nin eserleri çalmak amacı ile “operasyona” başlayan Nemo’nun, asıl hedeflediği tabloyu bulamamasıyla işler planın dışına çıkmaya başlar. Her geçen saniye önemlidir, tablonun büyüsünün peşinde olmadık riskler alır ve sonunda kendisini kapana kısılmış olarak daireye hapsetmiş olur. Telsizdeki partnerin de ortadan kaybolması ile film seyircisini modern hayatın ortasında bir Robinson Cruse hikayesi ile başbaşa bırakır.

Filmin bir katmanı insan izolasyonunun psikolojik durum üzerinde etkisi hakkındadır; Nemo içinde bulunduğu durumun farkına vardığında ilk tepkisi yas sürecinin de aşamalarına benzer şekilde reddetme olacak. Evin içinde hapsolduğu gerçeğini kabul etmeyen Nemo içinde bulunduğu şok haliyle birçok yoldan kaçmaya çalışır. (Burada çok hoş bir detay, evde dolaşırken hoşuna giden küçük heykelcik o anda salt bir sanat nesnesi formunda iken, sonradan kapıyı kırmasına yardımcı olabilecek bir alete dönüşerek estetik fonksiyonunu terk eder). Nemo’nun uzunca bir süre rahat bir yatakta uyumak ya da koltukta dinlenmek yerine yerde bir battaniye ile kıvrılıp uyuması da bu reddetme evresi ile açıklanabilir. Sonrasında ise, tablodaki gelmeyecek uçağı merdivenlerde bekleyen insanların aksine, gerçeği nihayet kabullenir ve öfke evresine geçen Nemo evdeki buzdolabından sanat eserlerine birçok objeye Don Kişotvari şekilde savaş ilan eder. Durumunun kaçınılmaz olduğunu fark etmesiyle ise ev ile adeta pazarlık eder; işte burada hayata sıfırdan başlama gerçekleşir. İlk insan gibi etrafındaki objelerin potansiyel fonksiyonlarını yaratıcı bir şekilde hayatta kalacağı aletlere dönüştürür. Çeşitli zorluklara rağmen kendisine minimal düzeyde bir yaşam formu oluşturmayı başaran Nemo, tıpkı küçük balkonda sıkışan güvercin gibi özgürlüğü elinden alınmış ve son derece mutsuzdur; dolayısıyla depresyon evresine kaçınılmaz olarak bir geçiş yapar.
Gerçeklikle bağlantısı azalan Nemo duvarlara ürkütücü figürler çizer, evdeki eşyalar ile çeşitli sanat objelerini kullanarak ilginç bir enstalasyon oluşturur ve güvenlik kamerasında binanın lobisinde gezinirken gördüğü insanlarla parasosyal ilişkiler geliştirir. Dışarıdan gelen helikopter sesine dikkat keser; onun için bir tehdit unsuru olmasının yani sıra belki de kurtulma ümidi olarak görür. Artık zaman ile tüm ilişkisini kaybetmiştir. Hayatta kalma çabası ile varoluşçu sorgulamalar arasında sıkışarak en sonunda salonun cam tavanına dek inşa ettiği Babil kulesinin üzerinden, sonucu muğlak bir biçimde sonsuzluğa adım atar.

Sanatın cenneti ve fakat hapsolduğu ev arasında sıkışan Nemo, yakın çekim ile gösterdiği Blake kitabı The Marriage of Heaven and Hell ile bir bağlantı kurmuş olabilir mi?

“Art is for keeps” – “Sanat kalıcıdır” sözleri ile başlayan film “After all there’s no creation without distraction” – “Ne de olsa yıkım olmadan yaratma olmaz” ifadesi ile son bulur. Filmin ana katmanındaki amacını, açıkçası onu değerli kılan sanat sorguları yüklenir. Katsoupis insanların sanata yüklediği değerleri irdelemekle kalmaz; sanatın sonsuza kadar kalıcı olan değeri ve yaratma ile yok etme arasındaki bağlantı üzerine düşüncelerle birlikte filmin çerçevesini çizer. Sanatın sorgusu, varoluşsal bir yaşam sorgusu formuna büründüğünde, fonksiyonelliği bir soru işareti olarak kalır; peki sanatın niteliği bağlamında bu sorunun bir katma değeri var mıdır?

Film bu sorgulamalarda derine inmediği gibi nihayetinde pek bir anlam ifade eden merkezi bir görüş de içermez; aksine tutarlı psikolojik ya da sanatsal önermelerden yoksun ve söylemek istedikleri açısından kendi haline bırakılmış bir duruş sergiler. Buna rağmen ilgi çekmeyi başarmasının sebebi (Dafoe’nin oyunculuğu dışında) en basitinden temel ihtiyaçlar ve sanatın fonksiyonelliği karşılaştırmasında filme serpiştirilmiş sahnelerdir. Bunun da bir adım ötesine geçer filmin ilerleyen bölümleri: galeri duvarına bantlanmış halde duran müze direktörü (Maurizo Cattelan, Unnamed, 1999) , Nemo’yu sembolize eder gibidir; diğer sanat objeleri ve fotoğraflar ise adeta birer hayalet gibi Nemo’ya musallat olurlar. Zenginlerin şımarık fantezisi fonksiyonunda sanat; ancak daracık koridorlardan ulaşılabilen gizli karanlık odada Adrian Paci’nin “Centro di permanenza temporanea” (2007) adlı video çalışması koleksiyonerin bilinç altının bir sembolü olabilir.

Neredeyse tamamı tek mekanda geçen filmde sadece rüya sahnesinde farklı bir mekana geçiş yaparız. Rüya seyircinin Nemo’nun evinde bulunduğu koleksiyoner ile bağlantısını açıklayacak beklentisini de tersyüz ederek muğlaklığa bir katman daha ekler (fakat iyi anlamda değil).

Dafoe’nin kapanış monoloğunda (açılıştaki sözlerine devam niteliğinde) bahsettiği kedisi kısa süre sonra öldü, AC/DC albümünü ödünç verdi ve bir daha geri alamadı. Ancak eskiz defteri ve sembolize ettiği sanat hala daimi, onu bir koleksiyonerin evinde tutsak etse dahil. Peki “sanatın kalıcı olduğu” fikri nihayetinde seyirciye ne anlam ifade eder, burası biraz muğlak. Diğer yandan bu bir hayatta kalma gerilimi mi, yoksa varoluşçu bir hikaye mi? İkisi de ama tam olarak hiçbirisi değil. Ancak çok hoş bir veda, Radiohead ve “Pyramid Song”, bitene kadar salonu terk edemediğimi ifade etmeliyim.

Yönetmen Vasilis Katsoupis’in katılımı ile gerçekleşen Q&A’den kısa notlar:

    • Willem Dafoe’nin oyunculuğunu öve öve bitiremeyen yönetmen, filmin 30%’unun Dafoe tarafından doğaçlama oynandığını da ekledi. İlk çekimlerde zaten istediğini almış olan yönetmen, ikinci çekimleri sadece garanti olsun diye gerçekleştirmiş.
    • Yine Dafoe, tıpkı yönetmen gibi, karakterin geçmişine dair hiçbir şey bilmek istememiş. Bu durumun hikayeye değer katacağını düşünmüş. Yine de bütün bir gün bir karakter geçmişi yaratmaya çalışsalar da sonuçta Dafoe bunu dinlemeyi bile reddetmiş.
  • Çekimler esnasında su baskını sahnesinde elektrikler kesilmiş. Duvardaki neon ışıklı yazı ”All the moments after this moment”’in tesadüfen bir kısmı (after this moment) açık kalmış. Bu tesadüfün filme kattığı anlama çok sevinen yönetmen, “Cinema is magic” yorumunu yaptı.
Nerede İzledim: Berlinale (Dünya Prömiyeri)

Nil Birinci