Amy (2015)

3/5

ASİF KAPADİA
BELGESEL | BİYOGRAFİ | MÜZİK
İNGİLTERE
2 SA 8 DK
AMY WİNEHOUSE | MİTCH WİNEHOUSE | MARK RONSON

 

 

Ödüller & Festivaller:
51 Ödül 48 Adaylık

 

MV5-BMj-Ax-NTU0-MDY3-MV5-BMl5-Ban-Bn-Xk-Ft-ZTgw-Mzcz-ODA5-NDE-V1-FMjpg-UX1000

 

Uç bir yeteneğin adım adım çöküşünü anlatan etkileyici belgesel.

Ürkek çaresizliği, içinde bulunduğu durum itibarı ile soğuk bir kış gününde pencereden içeri düşen bir serçe yavrusunu çağrıştırıyor Amy. Yorgun, hareketsiz, kendini savunmasızca avuçiçine bırakmış bir kuş. İşte tam bu noktada, doğru ellerde iyileşebilecek durumda iken babası ve popüler medya vampirleri sağolsun göz göre göre ölüme gidiyor, adım adım, yavaşça.

Amy kendinden sorumlu yetişkin bir birey, kendiyle başa çıksaymış diye yargılamak sığ ve acımasızca olur. Öncelikle sistem ve düzen insani değil bu kız; ayak uydurmakta zorluk çektiği için alternatiflere yöneliyor. Çok yoğun ve uçlarda yaşıyor hayatı, aşkı, duyguları fazlasıyla aşkın. Ket vuramıyor bu denli içtenliğe. Üstelik yarım yetişmiş; başından geçenler ortada, hareketleri, aşırılıkları çok net. En başta bir kız çocuğunun yetişmesinde babanın önemi dikkate alındığında içindeki boşluk çok net görülüyor, neyse bu incelemenin yeri burası değil. (Ama detaylar için ‘Vaterkomplex’ konusu araştırıldığında Jung, Freud, Adler gibi Alman üstadların çalışmaları incelebilir.) Tipik bir şöhret bunalımı – uyuşturucu – ölüm üçgeni de değil Amy’ninki. Zira tutkunu olduğu şeyin salt müzik aşkı olduğu da aşikar, şöhret aslında kaçtığı ama girdap gibi içine sürüklendiği bir şey; her hareketinden belli tüm bunlar.

Her ne kadar ölümünün perde arkasını da kurcalasa da, bu bir dedektif hikayesi değil, dolayısıyla salt bir kurban ve şüphelilerden oluşmuyor. Bir adet yeteneğin hayatı, iniş ve çıkışları, yavaşça yok olması ve buna sebep olabilecek çoğul etmenlerden bahsediyor. Ha tabii yönetmenin katıksız masum ya da über-objektif olduğunu düşünmek de budalaca olabilir, zira kendisinin önceki çalışması Senna’da da bir şöhret kurbanının hayatını boylu boyunca incelemesi, bu konuyu kariyer odağı yaptığını, bir başka deyişle ekmeğini buradan yediğini gösterir. Yani lanet sistem, kahrolsun medya ve şöhret derse bir anlamda ayağına sıkar, Amy’nin şöhretinden faydalandığını ima ettiği babası, eşi ve ikiyüzlü medyadan farkı kalmazdı. Ama en nihayetinde gerçekleri saptırmadığı söylenebilir.

“Amy tedaviye gitseydi belki düzelebilirdi, ama Back to Black olmazdı o zaman” cümlesi çok şey anlatıyor; etrafındaki insanların ikilemini özetliyor ve yorumu bize bırakıyor: acaba biz ne yapardık böyle bir durumda? Bağımlı olduğunu bildiğiniz, farklı bir dünyada yaşayan zehir gibi yetenek ve potansiyel sahibi dostumuzu engeller miydik? Aksi takdirde mutsuz olduğunu bile bile? Kafese koyar miydik o minik serçeyi? Yoksa tüm o yeteneklerini ve kapasitesini, yani kanatlarını özgür bırakıp tercih ettiği özgürlüğüne mi bırakırdık?

Nil Birinci