//

Trei Kilometri Pana La Capatul Lumii (2024)

Trei Kilometri Pana La Capatul Lumii (2024)

Emanuel Parvu
Dram | Gerilim
aka. Three Kilometres to the End of the World
1sa 45dk
Laura Vasiliu | Adrian Titieni | Bogdan Dumitrache


Ödüller & Festivaller:

threekilo

Yozlaşmış bir Romanya Klişesi

Romanya sinemasına aşina olan bir izleyici, türün tipik unsurları olarak sosyal ve siyasi yozlaşmaya odaklanılacağını bilir. Emanuel Parvu da, Cristian Mungiu ve Cristi Puiu gibi ustaların izinden giderek aynı yolda ilerliyor gibi görünse de, biraz geriden geliyor gibi.

Genç öğrenci Adi yaz tatilini ailesinin yanında kırsalda geçiriyor. Bir gece sokakta vahşice saldırıya uğrar ve ertesi gün dünyası alt üst olur. Artık anne babası ona eskisi gibi bakmıyor ve köyün görünen huzuru çatlamaya başlıyor.

Yönetmen, “Yozlaşmış Romanya” klişelerini yine mikro evrenler aracılığıyla makro sorunları gündeme getirmek için bu sefer denizle bağlantısı olmayan küçük bir köyü tercih ediyor. Adalet sisteminin coküşü, politik ilişkilerde liyakatsizlik, hiyerarşik carpıklık ve rüşvet; her şey kirli ellerle yoğrulmuş durumda – hatta küçük turist ofisi bile vergi kaçakçılığı ile uğraşıyor. Ve tabii komünizme göndermeler de yapılıyor, ilgisi olsun olmasın. Bu filmde bunlara bir de din ve eşcinsellik çatışması ekleniyor. Ancak, tüm bu unsurların bir araya getirilmesi ve zorlama bir bağlantıyla sunulması, hikayede kopukluklara veya inandırıcılığın kaybına yol açıyor. Yönetmen ayrıca bunları seyirciye yalnızca göstermekle kalmayıp karakterin ağzından da ifade ediyor: “Bu ülke çürümüş, dostum.”

2024’te Romanya’da hala moderniteden bu kadar uzak bir köy kalmış midir bilmiyorum. Fakat her halükarda yönetmen yaratmak istediği film evrenini tercihleriyle seyircisine inanılır kılmak durumunda, filmin sorunlarından birisi de bu. Dünyanın sonundan bile 3 km uzakta olan bu izole köyün değerleri çok katı ve düzeni, dışarıdan gelen bir turist tarafından sadece birkaç dakikada sarsılabilecek kadar zayıf. Karakterlerin şehre bakışı çok net: hastalık yuvası, ahlaki açıdan yozlaşmış ve her şey saf kötü. Benzer şekilde, eşcinselliğe karşı tutum da oldukça muhafazakâr, neredeyse 40-50 yıl öncesinden gelen aşırı bir tepki ve tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak görülüyor. Dahası, cinsel tercihi nedeniyle ailesi Adi’yi neredeyse gözden çıkarmış gibi görünüyor – aile insanı koşulsuz seven yegane birim değil midir?

Güçlü bir sinematografi ve yönetmenin teknik tercihleri filmi izlemeye değer kılıyor; kamera karakterlerle uyum içinde konumlandırılmış durumda. Baskı altındaki anları veya gerginliklerini iyi vurguluyor ve gerektiğinde ortamın gerilimini yansıtacak şekilde hareket ediyor. Kadrajda gereğinden fazla veya eksik bir şey yok, mizansen film anlatı unsurlarıyla uyum içinde Oyunculuklarin iyi olduğu söylenebilir, ancak karakter derinliğinde oldukça zayıf kalmış; bütün köy aynı bağnaz, yozlaşmış, herkesin kötü olduğu bir konu var; farklı düşünen hiçkimse yok. Ayrıca, ana karakter Adi’nin yaşadıklarını içine fazla attığı ya da performansında bir eksiklik olduğu izlenimi oluşuyor. Son dördüncü duvar ihlaliyle, Adi’nin aslında aynaya baktığını anlıyoruz, ancak bu hareketin ne anlama geldiği de bir o kadar muğlak kalıyor.

Senaryoya zaman zaman rutinin dışına çıkıyormuş gibi görünse de (sosyal hizmetlerden gelen görevli gibi), sonunda kısır döngüye teslim oluyor. Ve yine yönetmenin ilham aldığı filmlerden alışık olduğumuz gibi, yolsuzluk zinciri bir başka yolsuzlukla ve köşeye sıkışmışlıkla devam ediyor; tüm olayların üstü örtülüyor ve sözde herkes mutlu. Adi, sıkıştığı kapadan kurtularak dünyanın merkezine, güneşe doğru ilerlerken geride kalan tek şey yine yozlaşmanın kendisi.

Trei Kilometri Pana La Capatul Lumii, 77. Cannes Film Festivali’nin yarışma bölümünde prömiyerini yaptı.

Nil Birinci

 

 

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.