TIFF 24: Bring Them Down, Sing Sing, Hard Truths, The Return
Bring Them Down ⭐⭐⭐
Chris Andrews | Dram, Gerilim | 105′ | İrlanda
Oscar adayı Barry Keoghan (Saltburn, The Banshees of Inisherin) ve Christopher Abbott’ın (Possessor, Sanctuary) öne çıkan performanslarının yer aldığı Bring Them Down, kırsal batı İrlanda’nın sert arazisine karşı savaşan iki aile hakkında gergin ve sürükleyici bir gerilim filmi.
Çiftçi bir ailenin son oğlu olan Michael (Abbott), hasta ve huysuz babası Ray ile izole bir hayat yaşıyor. Geçmişinden gelen korkunç bir sırrın yükü altında ezilen Michael, kendini dünyadan soyutlamış ve kendini değerli sürüsüne adamıştır. Rakip çiftçi Gary ve onun asi ve öngörülemez oğlu Jack (Keoghan) ile devam eden çatışma eski gerginlikleri ve şikayetleri harekete geçirdiğinde, giderek daha şiddetli ve yıkıcı dönüşler yapan bir olaylar zincirini tetikler ve her iki aileyi de kalıcı olarak değiştirir.
Christopher Andrews’un yönettiği ve ortak senaryosunu yazdığı, başrollerini Colm Meaney, Paul Ready ve Nora-Jane Noone’un paylaştığı Bring Them Down, cesur bir yeni sinematik sesin sinyallerini veren sert ve güçlü bir ilk film.
Sing Sing ⭐⭐⭐⭐
Greg Kwedar | Dram | 107′ | ABD
Greg Kwedar’ın ilk defa Toronto Film Festivali’nde görücüye çıkan filmi sanatın gücünü beklenmedik bir açıdan, estetik ve gerçekçi bir dille anlatıyor.
Sing Sing hapishanesinde, işlemediği bir suçtan yatan Divine G, kendine yeni bir gaye bulmuştur; diğer hükümlülerle birlikte bir tiyatro grubunda yer alır ve birlikte eserler sahneye koyarlar. Olmak ya da olmamak. Onların deyişiyle, buraya yeniden insan olmak için gelirler. Rollerle gerçek içiçe geçer, hakikat muğlaklaşır.
Sing Sing’de, hapishane duvarları, tutsaklığı bir tiyatro kampına dönüştüren bir bulanıklık kazanıyor. Arka planda metal parmaklıklar hâlâ belirgin olsa da, bu katı hakimiyetlerini yitirerek mekânı çift yönlü bir gözlem alanına dönüştürüyor; artık mahkumları gözleyenler gardiyanlar değil, seyirciler. Bu dönüşüm, mahkumların hayatlarında derin bir yankı buluyor, özellikle suç ve pişmanlık anıları arasında bile tiyatro programının etkisini anlatırken gözlerindeki o yeni keşfedilmiş amaçla parlayan neşe dolu bakışlarında.
Film, Van Gogh’un “Mahkumlar Egzersiz Yaparken” eserine ince bir gönderme yapıyor; hapishane yaşamının döngüsel tekdüzeliğini yansıtan bu eser, tiyatro programının yaratıcılığa açılan bir nefes alanı olarak rutini bozduğu anlarda canlanıyor. Yine de, bir savcının “O röportajda da mı rol yapıyorsun?” sorusuyla, dönüştürücü etkiler bile gölgeleyen bir kuşkunun hâlâ orada olduğunu hissettiriyor.
Film sanatın dönüştürücü ve iyileştirici gücünü, karanlık köşelerde kalsa bile insanoğlunun yeni şeyler keşfedebildiğini ve insan olmayı çarpıcı bir açıdan ele alıyor.
Hard Truths ⭐⭐⭐
Mike Leigh | Dram | 97′ | Birleşik Krallık, İspanya
İngiliz yönetmen Mike Leigh, 23. filmi Hard Truths’ta Oscar adayı Marianne Jean-Baptiste (Secrets & Lies) ile yeniden bir araya gelerek modern aile yaşamına dair cesur ve derinlemesine bir bakış sunuyor.
Leigh’in mizahi ve içgörülü dokunuşu, filmi hem zorlayıcı hem de etkileyici kılıyor. Karakterlerin en ince davranış değişimleri bile sahnelere şefkat ve derinlik katıyor. “Hard Truths”, basit çözümlemelerden kaçınarak, en sinir bozucu karakterlerin bile bir parça ilgiyi hak ettiğini gösteriyor.
Bir yandan, bu film yönetmenin filmografisindeki en zayıf halka olarak değerlendirilebilir. İngiliz işçi sınıfı temasının artık değişime ihtiyaç duyduğu açık, ancak bu temaya bir ırk alt katmanı eklemek ne kadar doğru, tartışılır. Benzer bir yaklaşımla Ken Loach’un The Old Oak filminde de işçi sınıfı teması yetersiz kalmış ve göçmenlik yeni bir soluk olarak filme eklenmişti. Ancak yaşı ilerlemiş bu yönetmenlerin konuyu, yaşına rağmen hala özgünlükle işleyen Andrea Arnold, Lynne Ramsay ve Clio Barnard gibi isimlere bırakmaları daha doğru olabilir; çünkü yeni bir Kes ya da High Hopes gelmeyecek gibi görünüyor…
The Return ⭐⭐⭐
Uberto Pasolini | Tarih, Dram | 116′ | Amerika, Fransa, Birleşik Krallık, İtalya, Yunanistan
Güçlü ve zamansız bir hikaye olan Odyssey’e bir İtalyan dokunuşu: The Return. Başrollerini Juliette Binoche ve Ralph Fiennes’in paylaştığı bu son filminde Uberto Pasolini, Homeros’un dünyasını yeniden canlandırıyor.
Odysseus, 20 yıl aradan sonra geri dönmeye karar verir. Kral nihayet evine dönmüştür, ancak Truva Savaşı’na katılmak için ayrıldığından beri krallığında çok şey değişmiştir. Yapımcı James Clayton, filmin önemli noktalarını şöyle özetliyor: “Bu, daha önce hiç görmediğimiz bir ‘Odyssey’; tanrılar veya canavarlar yok, bunun yerine sevdiklerini kurtarmak için şiddete geri dönmek zorunda kalan, travmatize olmuş bir gazinin yer aldığı, temel bir gerilim filmi. Uberto’nun bu ruhsal yolculuk vizyonunu böylesine sıra dışı oyuncularla hayata geçirmesine yardımcı olmak bir onurdur.’’
Filmler Türkiye prömiyerlerini 5-12 Ekim tarihlerinde gerçekleşen Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yaptılar.
Nil Birinci