//

Mickey 17 (2025)

Mickey 17 (2025)

Bong Joon Ho
Macera | Komedi | Fantazi | Bilimkurgu
2’17”
Amerika | Güney Kore
Robert Pattinson | Steven Yeun | Michael Monroe


Ödüller & Festivaller:

New release date for Bong Joon Ho's sci-fi starring Robert Pattinson

Bong Joon-ho İki Dünya Arasında

Bong Joon-ho’nun son filmi Mickey 17’nin film eleştirmenleri ve seyirci tarafından nasıl karşılanacağı yönetmenden veya filmden ne beklendigine göre değişecek nitelikte. Bu bağlamda film, şimdiden izleyiciyi ikiye bölmüş durumda.

Bazı yönetmenler tercihleriyle seyircisini şaşırtmayı sever; yakın zamanda Hollywood’a uğurladığımız Yorgos Lanthimos, ondan önce Iñárritu, Verhoeven ve en eski örneklerinden Hitchcock gibi. Motivasyonları ticari kaygılar, stüdyo baskısı ve daha büyük bir izleyici kitlesine ulaşma hedefi olarak değişse de, genellikle bu geçiş, yönetmenler adına sanatsal tarafını koruyamayan, daha az katmanlı ve “kolay sindirilebilen” filmlerle sonuçlanır. Özgün, deneysel, zorlayıcı ve cesur alt metinleri güçlü bağımsız filmlerden, ana akıma hitap eden anlatılar içeren büyük bütçeli, gişe hedefleyen yapımlara geçiş kaçınılmazdır. (Tabii bu başka bir yazının konusu, o yüzden detayları sonraya bırakalım.)

Bong Joon-ho’da ise şaşkınlık başka bir seviyede; çünkü yönetmen bir yere transfer olmuş değil, aksine Güney Kore ile Amerika arasında mekik dokuyor:

Korece Filmler

İngilizce Filmler

Flandersui gae (Barking Dogs Never Bite) – 2000

Snowpiercer – 2013

Salinui chueok (Memories of Murder) – 2003

Okja – 2017

Gwoemul (The Host) – 2006

Mickey 17 – 2024

Madeo (Mother) – 2009

 

Gisaengchung (Parasite) – 2019

 


Filmlerinin temel motifleri olan toplumsal sınıf farklılıkları, kapitalizm eleştirisi ve insan doğası gibi temalar, şiddetini yitirse de tüm yapımlarında varlığını sürdürüyor. Görsel dili, kamera kullanımı, sahne kompozisyonu, kadrajları ve renk paletleri her filminde değişkenlik gösterse de oldukça güçlü. Ancak çok net ayrımlar var:

Korece filmlerinde daha katmanlı, detaylı karakterler yer alıyor. Kahraman veya kötü adam ayrımını belirsiz bırakıyor; çoğu karakter ahlaki gri alanda konumlanıyor ve her biri kendi içinde haklı veya haksız olabilir. İngilizce filmlerinde ise daha arketipik karakterler öne çıkıyor (örn. Kenneth Marshall – Mark Ruffalo). Yine Korece filmler Güney Kore’ye özgü toplumsal meseleleri işlerken (yolsuzluğa bulaşmış polisler, aile bağları, sınıf farkları), İngilizce filmleri daha genel bir kapitalizm ve distopya eleştirisi yapıyor. Korece filmlerinde doğal mekânlar ve gündelik hayatın içinden sahneler ağırlıklı (bodrum katı, Güney Kore’nin eski mahalleleri, gerçekçi aile dinamikleri – Parasite ve diğerleri). İngilizce filmlerinde ise prodüksiyon daha büyük, CGI kullanımı daha fazla; Snowpiercer’daki tren, Okja’daki yaratıklar ve başlı başına Mickey 17.

Yaratık demişken, yönetmenin sinemasında tekrar eden ve değerli bir motif olarak, hayvanların ya da benzeri yaratıkların kapitalist düzenin savunucusu konumundaki güçlü ve varlıklı figürler tarafından sömürülmesi, bu filmde de belirgin bir yer tutuyor. Sömürü yalnızca alt sınıftaki insanlarla sınırlı kalmayıp, doğaya ve hayvanlara da genişletilmiş durumda. Okja’da aşırı beslenerek öldürülen domuzlardan sonra, Mickey 17’de ise kuyruğu için avlanan uzay yaratıkları önemli bir rol üstleniyor. Üstelik bu yaratıklar, yalnızca sömürünün bir nesnesi olmakla kalmıyor, insanla kurdukları bağ üzerinden doğa-insan dengesine de dikkat çekiyor.

Mickey 17, üzerine derinlikli bir analiz yapılacak bir film mi? Değişir. Ancak filme odaklanacak olur isek, Edward Ashton’ın 2022’de yayımlanan Mickey 7 adlı romanından uyarlanan yapım, 2054 yılında geçen ve insanlığın yeni bir gezegeni kolonileştirme çabasını konu ediyor. Baş karakter Mickey Barnes (Robert Pattinson), tehlikeli görevlerde kullanılan ve öldüğünde yeniden klonlanan “Expendable” (harcanabilir) olarak adlandırılan bir işçidir. Film, Mickey’nin bir görev sırasında hayatta kalması ve aynı anda var olan iki klonun (Mickey 17 ve Mickey 18) yarattığı etik ve varoluşsal sorunları ele alır.

Yukarıda Bong Joon-ho’nun İngilizce filmleri için özetlediğimiz tüm özellikleri barındıran film, aslında seyircisine açtığı alanı oldukça kısıtlayan, günümüz meselelerine odaklanma çabasıyla yapay zekâ, Trump ve Musk eleştirilerine yüzeysel şekilde değinen, seyirci katharsisine verdiği önemle biraz da kolaya kaçan ve kendisini bolca alkışlatan bir yapım olmuş. Bu açıdan bakıldığında, filmin prömiyerini Berlinale’de yarışma bölümü yerine İngiltere’de ticari sinemada yapmış olması da yerinde bir karar olmuş.

Özetle, Parasite’in derinlikli bir sınıf alegorisi olarak kişisel favorimiz olmaya devam ettiğini söyleyebiliriz. Özellikle Bong Joon-ho’nun filmde eleştirdiği Güney Kore’nin Batı özentiliği meselesinde kendisinin nerede durduğu giderek belirsizleşirken, sonunda sinefil takipçilerini böylesine yetenekli bir yönetmenin eleştirdiği şeye dönüşme kaygısıyla baş başa bırakıyor.

Nil Birinci

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.