Les filles d’Olfa (2023)
“Filme klişelerle başlamak onu klişelerde bitirmekten iyidir.”
Kaouther Ben Hania IFFR’daki söyleşiyi Hitchcock’un bu sözleri ile bitirdi. Prototip algısı ve klişelerden kaçmaktansa onlarla yüzleşme tercihi Four Daughters’ı çekme motivasyonlarından biriydi.
Film Tunuslu bir kadın olan Olfa ve dört kızının hikayesine odaklanıyor. “Kurtlara yem olan” iki kızının yerine profesyonel aktristler yer alıyor, ama bir yerden sonra neredeyse onların da ailenin bir parçası olduğunu düşünüyorsunuz. Patriyarkanın hüküm sürdüğü bir toplumda olabildiğine güçlü 5 kadın sorguluyor, reddediyor, savaşıyor, isyan ediyor; kızlarından bahsederken “Ben onlara nişan almayı öğrettim, onlar ise beni vurdu” diyor Olfa. Filmdeki erkekler ise önyargıları yıkan bir biçimde pasif, sinik, aciz. Hatta çok hoş bir meta-dokunuş, filmin en güzel anlarından biri: Olfa’nın eşi ve sonrakı sevgilisini canlandıran erkekler zorlu iki sahne çekileceği anda şiddetin bir parçası olmayı reddederek kadraj dışına çıkıyor.
Ben Hafia’nın hybrid-belgeseli söyleşi, yeniden canlandırma, kurmaca ve haber görüntülerinin birleşiminden oluşuyor. Kameranın önü ve arkası anlatımı birleştirirken duygusal bir arka plan yaratmayı başarıyor. Ben Hafia filmin meta formu ile ilgili tercihini ise şöyle açıklıyor: “Aslında önce normal bir belgesel çekmek istemiştim. Ancak hikaye karmaşık yapısı gereği daha katmanlı bir formatı gerektirdi, asıl gücünü bu şekilde yansıtabilecekti çünkü.”
Aynalar, kapılar, çerçeveler, yansımalar; sahne neredeyse tamamen kara bir bulutla kaplanmış; Four Daughters’ın etkileyiciliğini güçlü bir sinematografi ve samimiyetine borçlu olduğu söylenebilir. Anlatı hikayenin ağırlığıyla yer yer melodrama yaklaşsa da yönetmenin niyeti trajediye odaklanmak değil; film en dokunaklı anlarında beklenmedik bir şekilde komikleşerek seyircisini ters köşe yapıyor. (Spoiler olmasın, ancak gerdek gecesi sahnesi en güzellerinden biriydi).
Coğrafya çoğu zaman kaderdir, içine doğduğumuz toplum geleceğimizı belirleyebilir. Filmde olan da aslında bu; ancak hikayenin akışında kısıtlı da olsa kadere müdahale var: yönetmen hikayenin toplumla nasıl şekillendiğini göstermenin yanı sıra Olfa’nın (zaman zaman ayrıksı, zaman zaman da tam tersi toplumsal ön kabullerle şekillenen) tercihleriyle akışa nasıl etki ettiğini anlatıyor. Bunu yaparken Olfa’yı kendisiyle yüzleştirerek yer yer kahraman, yer yer anti-kahraman yapmaktan çekinmiyor. Hikaye aynı zamanda mikro kozmos olarak aileden topluma makro bir geçiş yapıp seyircisini Tunus’un yakın tarihinde de bir yolculuğa da çıkarıyor.
Four Daughters teknik başarısı, samimiyeti ve cesareti ile Cannes’da başladığı yolculuğundan sonra Rotterdam’da da beğeni ile karşılandı. Film batılı seyircisini önyargısı ile yüzleştirerek yeni bir perspektiften bakmasını sağlayacak kadar da kuvvetli.
Nerede İzledim: Rotterdam Film Festivali (Hollanda Prömiyeri)
Nil Birinci