Feathers (2022)

Feathers (2021)

3.5/5

OMAR EL ZOHAİRY
MISIR | HOLLANDA | YUNANİSTAN | FRANSA
DRAM | KOMEDİ
1 SA 52 DK
SAMY BASSOUNY | MOHAMED ABD EL HADY

Ödüller & Festivaller:
19 ödül 14 adaylık

 

Cannes Film Festival

 

İstanbul Film Festivali
 

 

 

2021 Cannes’da Eleştirmenler Haftası Büyük Ödülünü kazanan drama filmi Feathers (Tüyler), daha önce Mısır’ın önemli yönetmenlerinin asistanlığını yapan Omar El Zohairy’nin daha önceki kısa filminden aldığı destekle çektiği ilk uzun metrajı. Film Türkiye’de 41. İstanbul Film Festivali’nin Genç Ustalar bölümünde gösterime girdi.

Modernitenin getirdiği tüm kapital düzenin tam ortasında sıkışan insanın konumu nedir? 21. yüzyılda bile patriyarkanın son sürat hüküm sürdüğü Ortadoğu topraklarında konumlanmış olmak buna nasıl bir katman ekler? Düzene uyum sağlamamayı seçmek mümkün müdür?

İzole bir fabrika alanı ile çevrili, mekanın ve dahilindeki her şeyin köhneleşip çürüdüğü son derece distopik bir Mısır kasabasındayız. Fabrika bacasının neredeyse içinde olduğu ev de dökülüyor. Patriyarkanin boyundurluğundaki kadını sadece görev alanlarında iş başında görüyoruz, cismi sureti sözü yok evin içinde, ta ki evin monoton düzenini ve rutinini bozacak olan doğum günü kutlamasına kadar. Ev bir günlüğüne ucuz dekorasyonlarla renkleniyor, çalgı ve sihirbaz ile monotonluktan bir nefes uzaklaşıyor. Ancak işler planlandığı gibi gitmeyip evin geçimini sağlayan baba horoza dönüşene dek… Evin geliri yok oldu, üstüne artık besleyecek bir boğaz daha var. Muhtemelen ömrü boyunca pasif kalıp görev alanı dışına hiç çıkmamış kadın üstlenmek zorunda kaldığı yeni rol dolayısıyla artık dönüşmek zorunda. Çalışmasının bile yasak olduğu bir toplumda bunu nasıl yapacak? Üstelik aşırı bürokratik engeller ve etrafındaki çıkarcı kesime rağmen? Koşullar kanunları değiştiremese de kadına biraz alan açabilir mi? Pek öyle olmuyor ve biz yenilen, pes etme lüksü olmadan tekrar deneyen, ve yine yenilen ama mecburen yine deneyen bir kadın izliyoruz. Kocası horoza dönüştüğünde bile hizmeti esirgemeyen, evdeki konumunu (!) zerre sarsmayan bir kadın… Başına gelen her felakette hiçbir tepki vermeden yüzünü yıkayarak arınmaya çalışan kadın, en sonunda dönüşümünü ellerindeki kanı yıkayarak tamamlıyor, bu kadar pisliğin içinde saf kalamaması elbette ki kaçınılmaz son.

Mesajını en güzel verdiği anlardan biri doğumgünü sekansında kadını kadraja adamların arasında sıkışmış bir vaziyette kucağında çocukla konumlandırdığı andı.

Amerikan imgesi olarak fast food ve televizyondaki İngilizce yayınlar üzerinden sahte cennet vurgusu mu yapılıyor (babanın bir gün size böyle bir havuzlu ev vs alacağım hayalleri ile de birleştirirsek) ? Yoksa “bu sistemi siz başımıza bela ettiniz, bak ne haldeyiz” mesajı mi? Açıkçası ben çözemedim.

Uzun süresine rağmen klişelere ve tekrarlara düşmeyen film, derdini anlatmak için acele etmiyor, ki eleştirdiği konularda o kadar çok malzeme var ki. Yönetmenin dram içinde yarattığı mizah da neredeyse Ortadoğu harmanlı bir Roy Andersson rüzgarı estirmiş desek abartmış olmayız.

Ve Cannes’da Nespresso Grand Prize, Fipresci gibi prestijli ödüllerle adını duyuran filmin (su an için 16 ödül, 12 adaylığı mevcut) kendi ülkesinde gördüğü muameleyi buraya alıntılayalım:

“Film, gösterimin yapıldığı gece, “Mısır’daki yoksul mahallelerin yanlış ve zararlı tasvirini” protesto etmek için gösterimden ilk çekilen aktör Şerif Münir’in önderliğinde başlayan bir saldırıya maruz kaldı. Cumhurbaşkanı’nın “insana yakışır bir yaşam” ve “dayanışma ve haysiyet” gibi girişimlerini görmezden gelmesini protesto ederek, “Yeni Cumhuriyet” altında Mısırlılar için insana yakışır bir yaşam sağlayan yoksulluk ve gecekondularla mücadele konusunda endişeli olduğunu söyledi Amr Adib, “Al-Hekaya” adlı televizyon programında. Sanatçı, “sanatçının” saldırısını ender görülen bir sakinlikle karşılayıp ona teklifte bulunurken, meslektaşı Ahmed Moussa filme ve hatta son zamanlarda film yapımcılarını onurlandırdığı için Kültür Bakanı’na daha sert bir saldırı başlattı ve filmi “hakaret etmekle” suçladı. Böylece, bir medya ve parlamenter sirk, sanatsal bir meseleyi kendi çerçeveleri dışında ve asgari standartlar olmadan tartışarak ölü zaman harcayarak değersiz bir tartışma başlattı. Medyadaki beylerin hiçbiri filmi eleştirmenlerin ve suçlayanların söylediklerinin değerini ve uygunluğunu gözden geçirmedi ve hiçbiri filmin dramatik vizyonu, sanatsal seçimlerinin nedenleri veya tezinin doğruluğu hakkında eleştirel bir şekilde konuşmadı. Sadece, eski savaşların içlerinden gelen saf vatansever ajitasyon, aşırılık ve sözlü patlamalar, geri dönüşü olmayan bir şekilde sona erdi. Mısır’ı asıl rahatsız edenin, onları reddeden ve gücendirenlerin, neredeyse çeyrek asırdır “sanatsal” tarihlerinde hiçbir şey sunmayanların temsil ettiği kötü sanat olduğunu ve sadece onların sergilediği yüzler ve kötü sesler olduğunu hatırlamak gereksizdir. Mısır ekranlarını gece gündüz yalanlarla, uydurmalarla, uydurmalarla ve safsatalarla doldurmak, ona kötü zararlar verecektir.”

Nerede İzledim: İstanbul Film Festivali

Nil Birinci