//

Sınırlardan Sınırsızlığa – Ufkun Ötesinde

Sınırlardan Sınırsızlığa – Ufkun Ötesinde

 

 

 

 

 


1. BOZ ARILAR

Сірі бджоли – GREY BEES

 

 


2. TÜM SONLARIN ŞARKISI (2024)

SONG OF ALL ENDS

 

 

 

 

 

 


3. YEŞİL HUDUT (2024)

ZIELONA GRANICA – GREEN BORDER

 

 

 


4. SONSUZ SINIRLAR
MARZHAYE BI PAYAN – ENDLESS BORDERS

 




5
. YAKAMOZ (2024)

 

 

 

 


6. ÖMER (2013)

OMAR


7. SESİMİ DUYAN VAR MI? (2024)

IS ANYONE ALIVE?

61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin savaş, sınırlar ve göç temalı konsept bölümüne bir bakış 

Sinemanın sınırları nerede sona erer? Bu bölüm, sinemanın gücünü ve toplumsal meselelere ışık tutma kapasitesini bir kez daha ortaya koyuyor. Farklı coğrafyalardan gelen bu yapımlar, ortak sorunlara tarafsız bir bakış açısıyla yaklaşarak, izleyicilere evrensel bir insanlık deneyimi sunmayı hedefliyor. Dahası, insanın sınırlarla çevrili ve kaderine yenik dünyasını ve bu sınırların ötesine geçme çabasını anlatıyor. Göçmenlerin yolda bıraktıkları ayak izlerinden savaşların ortasında kalan hayatlara kadar her şey, tüm çıplaklığıyla perdeye yansıyor. Her bir yapım, bize ait bir hikaye anlatıyor; evrensel bir sesle, evrensel bir acıyı ya da umudu dile getiriyor. Her bir kare, başka bir insanın gözünden dünyayı görmeye davet ediyor.

1. BOZ ARILAR (2024)
Сірі бджоли – GREY BEES
Dmytro Moiseiev; Ukrayna

“Gidemem, evim burası.” Terkedilmiş küçük bir Donbass köyünde Sadece Sergiich ve Pashka kaldı. Hikaye 2022 Ocak ayında geçiyor, filmin senaryosu Andrey Kurkov’un 2018 tarihli romanından uyarlanmış, ancak Rusya ve Ukrayna arasındaki kalıcı “gri bölge”de bugün de pek bir değişiklik yok gibi görunüyor. 

Savaşla ilgili sayısız film ve Rusya-Ukrayna çatışmasıyla ilgili yüzlerce film olabilir, ancak Moiseiev’in filmini dikkate değer kılan şey savaşı pek de göstermeden, insanlar üzerindeki psikolojik ve duygusal etkilerine odaklanması. Arka planda bomba sesleri olsa da, objektifin odağı o küçük köydeki günlük yaşamın fark edilmeyen detayları üzerinde. Ütü ve çatal; kaçınılmaz olanı merakla beklerken iki karakterin bakışından ayrılmıyoruz… Yönetmen, savaşın kendisine odaklanmaktan kaçınıyor ve bunun yerine köyün iki sakinine, yalnız bir askere ve terkedilmiş evlerin huzursuz görüntülerine odaklanıyor; Donbass’ın hayalet köyü tekinsiz bir kar örtüsüyle beyaza bürünmüş. Film, Donbass’taki yaşamla mükemmel bir uyum içinde, hiç acele etmeden günleri sayarak, bombalara rağmen kaçınılmaz sona kadar devam ediyor.

Mossiev’in üçüncü uzun metrajı Grey Bees, savaş hikayelerin genellikle insan deneyimlerini gölgede bıraktığı bir dünyada, bu film tekniği ve perspektifi ile fark yaratıyor.

2. TÜM SONLARIN ŞARKISI (2024)
SONG OF ALL ENDS
Giovanni C. Lorusso; Lübnan, İtalya, Fransa

Song of All Ends, Şatila kampında yaşayan 6 kişilik bir ailenin hayatını, hiçbir şeyin olmadığı günlerin bir dizisi olarak takip eder. Yavaş yavaş, zorluklar ve hayaller arasında, ailenin en küçük kızları olan küçük Houda’nın 2020 Beyrut liman patlaması sonrasında hayatını kaybetmesinin yasını tuttuğunu keşfederiz. Bu kayıp, onları yeni bir başlangıç arayışı içinde tüm varlıklarını terk etmeye yönlendirecektir.

Enkazda Dans – Danse Macabre
Dünyanın sonuna yazılmış bir şarkıya eşlik eden dans, karakterlerin hayatta olduklarına dair var olan pek az kanıttan birisidir. Gerçek ve düş arasında salınan zaman burada, distopyanın tam da kalbinde durmuş, ama bir yandan da akmaya mecbur bir şekilde yavaşça ilerlemekte.

Nereden geliyoruz? Biz neyiz? Nereye gidiyoruz?
Paul Gaugin’in Tahiti ziyareti esnasında yarattığı aynı isimli tablosunda (D’où venons-nous? Que sommes-nous? Où allons-nous?) Song of All Ends filminin arkasındaki fikirlerin geliştirilmesinde özellikle etkili olmuştur. Tablonun arkasındaki her şeyi kabullenme ve tüm düşüncelere boyun eğme fikri filmin tamamına yansır, adeta yaşanmakta
değil geçip gitmekte olan bir hayatta herkes bir şekilde vaktini dolduruyor gibidir. Bir bütün olarak tablo, sağdan sola doğru “doğum-günah-ölüm” döngüsünü temsil eder ve merkezde saflığı temsil eden yavru kedilerle çevrili
küçük bir kızın imgesi eklenmiştir. Elemental olana yönelik ebedi arayış, hayat hakkında çeşitli aşamalardaki düşünceler ve küçük Houda’nın imgesindeki saflık – ki bu saflık, insan kayıtsızlığının bir eylemi nedeniyle kaybedilen bir hayatın simgesidir – bu dramın hem kurgu hem de gerçek olan temel yapı taşlarıdır.

Başlangıcı biz seçeriz
Ama son bizi seçer
Ve yolun kendisinden başka yol da yoktur.

3. YEŞİL HUDUT (2024)
ZIELONA GRANICA – GREEN BORDER
Agnieszka Holland; Polonya, Fransa, Çek Cumhuriyeti , Belçika, Türkiye

Belarus ve Polonya arasındaki sözde “yeşil sınır”ı oluşturan tehlikeli ve bataklık ormanlarında, Avrupa Birliği’ne ulaşmaya çalışan Orta Doğu ve Afrika’dan gelen mülteciler, Belarus diktatörü Alexander Lukaşenko tarafından alaycı bir şekilde tasarlanan jeopolitik bir krizin içinde sıkışıp kalmışlardır. Avrupa’yı kışkırtma girişimi olarak, mülteciler AB’ye kolay geçiş vaat eden propaganda ile sınıra çekilirler. Bu gizli savaşta piyonlar, rahat hayatından vazgeçen yeni mezun bir aktivist olan Julia, genç bir sınır muhafızı olan Jan ve Suriyeli bir ailenin hayatları iç içe geçer.

EUROPA EUROPA’dan 30 yıl sonra, üç kez Oscar adayı olan Agnieszka Holland’ın dokunaklı yeni uzun metrajlı filmi Green Border gözlerimizi açıyor, kalbimize sesleniyor ve bizi sıradan insanların her gün düştüğü ahlaki seçimler
üzerinde düşünmeye davet ediyor. 

Yönetmenin kendi ifadesi ile, ‘Modern zamanların tüm zorluklarıyla yüzleşmek için büyük bir hayal gücü ve cesaret gerektiren bir dünyada yaşıyoruz. Sosyal medya devrimi ve yapay zeka, gerçek seslerin duyulmasını giderek daha da zorlaştırdı. Bana göre, eğer kişi o ses için savaşmazsa, eğer kişi bizi dramatik seçimlerin önüne koyan
önemli, acı verici, bazen çözülemeyen sorunlar hakkında sorular sormak için savaşmazsa, sanatla uğraşmanın bir anlamı yok. Polonya-Belarus sınırında yaşanan durum tam olarak budur.’

4. SONSUZ SINIRLAR (2023)
MARZHAYE BI PAYAN – ENDLESS BORDERS
Abbas Amini; Çek Cumhuriyeti, Almanya

Farklı yaşayış ve kültürden gelen, farklı dilde konuşanlar insanların kendilerini aynı yerde bulmasının hikâyesini anlatan Yönetmen Abbas Amini, dünya prömiyerini Rotterdam’da yapan filminde sınır kavramını kültürel, toplumsal ve bireysel açıdan tartışıyor ve sınır neresidir sorusunu düşünmemizi sağlıyor. Coğrafi sınırların ucunda,
kültürel sınırlar sınandığında ne olur?

Endless Borders sürgünde yaşayan bir öğretmenin hikayesini anlatıyor. Umut ve cesaretten yoksun olan bu öğretmen, hayatındaki tüm zorluklara boyun eğmiştir. İki gencin arasındaki kuvvetli bağ onu harekete geçirir ve
kendi hayatındaki sevgi ve cesaret eksikliğini keşfetmesini sağlar. Sınırda mülteci bir aileye yardım eder, ancak farklı kültür ve anlayıştan gelen insanların bir araya gelmesi ile bu misafirlik herkes için oldukça karmaşık, çetrefilli bir duruma dönüşür.

Farklı hayatların kesiştiği, sınırların belirsizleştiği bu hikâye, insanları birbirine bağlayan ve aynı zamanda ayıran görünmez duvarlara dikkat çekiyor. Amini’nin kamerası, yalnızca coğrafi sınırları değil, aynı zamanda kültürel, toplumsal ve bireysel sınırları da ele alarak, sınırların gerçekten nerede başladığını ve bittiğini sorgulatıyor.

5. YAKAMOZ (2024)
Ali Kerem Gülermen; Türkiye

Yönetmen Ali Kerem Gülermen, ilk uzun metraj filminde, zorunlu bir göçün hikâyesini anlatıyor. Lozan Antlaşması’nın ardından 1923’te Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi sonucunda göç etmek zorunda kalan iki ailenin hikâyesine ışık tutan film; göç kavramının insani boyutunu öne çıkarıyor.

Kavala’dan gelen Balıkçı İsmail Reis ve ailesi ile bir İç Anadolu Kasabası olan Gelveri’de yaşayan ve henüz oradan ayrılmamış Rum çömlekçi Dimitrios ve ailesi, bu zorunlu göç sebebiyle bir süre aynı evi paylaşmak zorunda kalırlar. Film, bu süre zarfında farklı din ve etnik kimliklere mensup bu iki aileyi merkezine alıyor ve aidiyet, bağlılık gibi kavramları sorguluyor. Vatan neresidir? Ben nereye aitim?

Devletler arasında alınan kararların aileler, bireyler ve onların hayatları üzerindeki etkisini göz önüne
seren film, Fransız Devrimi ile ortaya çıkan ulus kavramına farklı bir açıdan bakıyor. Adına ulus ya da millet denen şeyin tarih sahnesine çıkışının bir sonucu olarak, farklı unsurlar üzerinden gruplaşmış insanların yine bu kavram yüzünden doğduğu büyüdüğü yerden göç etmek zorunda kalması, siyasi kavramların insan hayatına etkisini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.

Mübadelenin 100 yılında, artık farklı uluslara mensup insanların aynı evde yaşamaya başladıktan sonra birbirlerine duyduğu saygı, sevgi ve dostluk karşısında millet kavramının derinliğini sorgulayan yönetmen Ali Kerem Gülermen, ilk uzun metraj filmiyle bireylerin farklı kimlikleri olsa da hala insan olduklarını hatırlatıyor.

6. ÖMER (2013)
OMAR
Hany Abu-Assad; Filistin

Omar, gizli aşkı Nadia’yı ziyaret etmek için ayrım duvarını aşarken gözetimden sıyrılmaya alışkındır. Ancak işgal altındaki Filistin ne basit bir aşk ne de net bir savaş tanır. Duvarın diğer tarafında, hassas bir genç fırıncı olan Omar, özgürlük savaşçısına dönüşür ve hayatı ile erkekliği hakkında acı verici seçimlerle karşı karşıya kalır. Omar, ölümcül
bir direniş eyleminin ardından yakalandığında, askeri polisle bir kedi-fare oyununa düşer. Şüphe ve ihanet, çocukluk arkadaşları ve suç ortakları Amjad ve Nadia’nın militan kardeşi Tarek ile uzun süredir süren güvenini tehlikeye atar.
Omar’ın duyguları hızla Filistin manzarası gibi
parçalanmaya başlar. 

Prömiyerin yaptığı Cannes Film Festivali’nden Un Certain Regard Özel Jüri Ödülü ile dönen Omar’ın aldığı birçok ödül dışında bir de 86. Akademi Ödüllerinde En İyi Yabancı Film adaylığı bulunuyor.

7. SESİMİ DUYAN VAR MI? (2024)
IS ANYONE ALIVE?
Omar Elemawi; Filistin

Filistin’de yıkılmış bir binanın enkazında geçen “Is Anyone Alive?”, savaşın kalbinde yaşanan dokunaklı bir mücadeleyi anlatıyor. Bir bombalama, bir babanın evini yerle bir eder ve onu enkazın altında hapseder. Yaralı kızını kurtarmak için çaresizce yardım ararken, bu baba, savaşın acımasız gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalır. Her geçen saniye, umut ile umutsuzluk arasındaki çizgiyi daha da belirsizleştirir; zaman adeta bir düşman gibi ilerler.

Gerçek olaylardan ilham alan bu kısa film, savaşın masumların hayatlarını nasıl altüst ettiğini ve birbabanın çaresizce sevdiklerini koruma çabasını gözler önüne seriyor. “Is Anyone Alive?”, sessiz çığlıkların, kaybolmuş umutların ve bir babanın bitmeyen direnişinin hikayesidir.

 Nil Birinci

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.