Saul Fia (2015)

Saul Fia (2015)

4/5

SON OF SAUL (2015)
LÁSZLÓ NEMES
DRAM, SAVAŞ
MACARİSTAN
1 SA 47 DK
GÉZA RÖHRİG | LEVENTE MOLNÁR | URS RECHN

İzleme Linki:

 

 

 

Ödüller & Festivaller:
67 Ödül 62 Adaylık


MV5-BODcx-Yz-Mz-NTkt-NDc2-Zi00-Mz-Fj-LWFh-MDUt-Y2-U2-MTgx-MTcy-OTU5-Xk-Ey-Xk-Fqc-Gde-QXVy-NDkz-NTM2-



Öncüllerinden farklı bir Nazi filmi.

Filmi yorumlamaya Saul’un karakteri ile başlamak doğru olabilir; Şaul Ausländer, soyadından başlıyor kendini anlatmaya. Almanca’da “yabancı, dışardan gelen, dışarıya ait”, hatta Nazi dönemini düşündüğümüzde “öteki” anlamına gelen bu sözcük karakter konusunda ilk ipuçlarını verir. Saul’un Auschwitz’teki görevi olan Sonderkommando ise, bilindiği gibi, başlarına ne geleceğini bilmeyen tutsakları soyarak gaz odasına atma, ölülerini krematoryuma sürükleme, küllerini nehre savurma gibi en zorlu işlerin atandığı birlik. 4 ayda bir yenilendiği için, kendilerinin de öleceğini biliyorlar elbet. İkinci Dünya Savaşı’nın koşullarını ve psikolojisi de işin içine katıldığında, insani, etik ve duygu barındıran tüm değerlerden uzaklaşmış, makinalaşmış Saul’un ifadesiz hali çok normal.

Ta ki gaz odasında bir erkek çocuğun ölmediğini keşfedene dek. O anda Saul’un yüzünde mimikler belirmeye başlar, adeta sona erdiğini düşündüğü kendi yaşamı bir anlam kazanmıştır ve Saul kendini bu anlama adar. çocuğu yaşatması mümkün değil -nitekim Nazi doktor onu nefessiz bırakarak öldürür- ama en azından değerlerine uygun olarak gömebilmeyi kendisine son bir gaye olarak benimser.

Burada bir parantez açalım. Latincede humanitas yani insan kelimesi aslında humando yani gömmek kökünden gelir. “İnsan ölüsünü gömebilen varlıktır (Hisyar Özsoy)” tanımı filmde hayat kazanmıştır. Bir Nazi sistematiği olarak, kendileri de “insan” olarak görmediği Yahudilere, insan olduğunu unutturma ilkesi bu noktada bir nebze kırılır.

Filmde Saul’ü haksız bulmak “Bir ölü için dirileri utandırdın” sözüne hak vermemek işten değil. Ancak diğer Sonderkommando’lardan farklı olarak Saul’un kaçabileceğine ve hayatını sürdürebileceğine dair en küçük bir umudu yoktur, keza filmin sonu da bu gerçekliği haklı çıkarır. Yani aslında bu son arzu Saul’un saplantısı değil, son dileği, anlamsızlığından yarattığı son anlam ümidi.

Öncül Nazi filmlerinden farkı sadece plan çekim tercihi değil, bu tercihin asıl amacı; flu bırakılan arka plandaki (Nazi dönemi için zaten bilinen) siyasi – askeri olaylardan olabildiğince uzaklaşıp karaktere farklı bir açıdan odaklanması.

Filmin doğru yolda olduğu ve aldığı tüm ödüllerin hakkını verdiği söylenebilir. İlk filminden bu kadar iyi bir iş çıkartabilen yönetmen beklentileri şimdiden yükseltmiş durumda.

Nil Birinci