Ayşe Polat son filmi Kör Noktada (Im toten Winkel)’de siyasi bir travma hikayesini odağına alıyor. Bu kez üç perdeli anlatı yapısını bozarak aynı hikayeyi farklı perspektiflerden üç farklı bölümde ortaya koymayı tercih eden yönetmen, seyircisine açtığı alanda izini süreceği bir gizem ile başbaşa bırakıyor.
Spoiler
Filmin ilk bölümünde sosyal bir dramayı gözler önüne seren bir belgesel izliyoruz. Alman yönetmen Simone, 26 yıl önce ortadan kaybolan ve muhtemelen Türk gizli servisi tarafından kaçırılan oğluna bir ritüel olarak her Cuma günü çorba pişiren Kürt anne Hatice’nin çaresiz ruh haline odaklanır. Bir yandan kaybolan gencin sosyal çevresi ve günlük hayatı gözlemlerken diğer yandan da konunun derinliklerine inebilmek için bölgedeki mağdur Kürtlerin haklarını savunan avukat Eyüp ile röportaj yapmaya çalışır. Ancak bir türlü başarılı olamaz; mekan olarak tekinsiz ve tehdit altındaki her bir röportaj sürekli başka bir sebepten yarıda kesilir.
Avukat Eyüp filmin üç bölümünü kendisinin odağında olduğu sembolik bir ilişki ile tematik olarak birbirine bağlarken; ikinci ve üçüncü bölüm form değiştirerek gizem ve gerilim trükleri ile devam eder. Benzer şekilde kamera açıları ilk bölümdeki net görüntüleri ve gerçeğe yakın kadrajlari bırakarak hareketlenir ve bulanıklaşır. Tehdit altındaki karakterlerin peşindeki kamera, onları sıkıştırıldıkları açılarda gösterirken, yönetmen seyircisini bu karanlığa davet eder gibidir. Eyüp vahşice öldürülür, Zafer ise casuslardan biri iken birden bu kirli sistemin kurbanı pozisyonunda bulur kendisini; eline bulaştırdığı pislik eninde sonunda kendisini bulacaktır. Üstüne en masum karakter olan Melek’in vasıtasıyla eklenen mistik alt metin ile film, seyircisini iyice rahatsız eden bir forma bürünür.
Spoiler sonu
Kameranın filmdeki fonksiyonu çeşitli kadraj tercihleri ile gerilimi arttırma ile sınırlı kalmaz, aynı zamanda kamera filmdeki en önemli araçlardan biridir. Çantadaki gizli kameradan arabadaki araç kamerasına, akıllı telefondan eve yerleştirilen gözetleme kamerasına kadar tüm mercekler filmde bir amacın peşindedir: gerçeği ortaya çıkartmak, diğer insanları gözetlemek, yeri geldiğinde tehdit etmek, tehdit edilen açısından ise kendi güvenliğini bir nevi garantileme çabası… Sine-göz yine insanın peşinde.
Yönetmenin filmde tekrarlanan atlama ve perspektif değiştirerek yeniden başlatma tercihi ile seyircisine olaylar arasındaki bağlantıları kurmak için olanak verdiği söylenebilir. Ancak tam aksine farklı perspektiflerden de olsa tek taraflı gibi görünen bakış acısı bunu tamamen sağlamakta yeterli midir? Yönetmenin kendi geçmişinden de belki tecrübe ettiği ya da gözlemlediği bir travmanın izinde çıktığı yolda, Kürt azınlıkların Türkiye’nin siyasi tarihindeki konumunu ve gizli servisin karanlık taraflarını biraz da kendi geçmişi ile alakalı olarak özdüşünüm çerçevesinden aktardığını söyleyebiliriz. Elbette ki yönetmenin ve filmin tarafsız olma kaygısı taşıması gerekmez, ancak konuya üçüncü bir taraf olarak bağlamından bağımsız bir Almanya faktörü de ekleniyorsa, burada filmin ne söylemeye çalıştığı fazla komplike bir niteliğe bürünerek edimini ya da odağını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Burada sözü yönetmene bırakmak daha doğru olacak: “Bu konu Almanya tarafından, Avrupa tarafından daha fazla tartışılırsa sevinirim. Belki abartılı, ama bunu merak ediyorum. Mutlaka Cumartesi anneleri de Almanya’ya gelmiştir. Bu geçmişin bir kısmının Alman geçmişinin bir parçası olarak kabul edilmesini dilerdim.”
Dünya prömiyerini Berlinale’nin Panaroma bölümünde yapan Kör Noktada, Türkiye’de gösterime girdiği 42. Istanbul Film Festivali’nden Altın Lale En İyi Film, Ulusal Yarışma, En İyi Senaryo ve En İyi Kurgu ödülleri ile ayrıldı.
Nerede İzledim: 42. İstanbul Film Festivali
Nil Birinci